Geçmişin en büyük sömürge ülkesi olan İngiltere dünyanın %40’ını topraklarına kattığı için Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk olarak anılmış olan bir ülke. İngiltere’nin ve Birleşik Krallık’ın başkenti Londra ise hem özgür, hem de gelenekçi yapısıyla dikkat çeken bir metropol. Monarşik kültürün yılmaz bekçisi olan Londra her dilden ve ırktan insanların yaşadığı bir dünya şehri.
İngiltere mutfağı denince aklınıza ilk olarak fish and chips (balık ve patates kızartması) ve klasik English breakfast (İngiliz kahvaltısı) geliyor olabilir, ancak Londra dünyanın tüm mutfaklarının en iyi örneklerini bulabileceğiniz bir gurme başkenti.
İngiltere anayasal monarşiyle yönetilen bir ülke, ama kraliyet ailesinin en önemli rolü İngiltere’nin tanıtım malzemesi olmak. 1997’de ölen Lady Di’yi bile herhalde hâlâ konuşmayan yoktur.
Benim burayla tanışmam ise kardeşim sayesinde oldu. Demet, bir kurban bayramı tatilinde Londra’ya gideceklerini söylediğinde ben de yerimde duramadım. Kanada’da tatil olmamasına rağmen hemen ben de kendimi bu bayramı tatil ilân ettim.
Demet ve ailesiyle burada yaşayan bir akrabalarının evinde buluştuk. Ne zamandır istememe rağmen bir türlü görmemin kısmet olmadığı bu şehri gezebilmek için 1 haftamız vardı.
1 haftalık programı başlangıçta fazla bulsam da sonradan gördüm ki buraya ayrılan zaman hep eksik kalacaktı. İlk gün başladım, ben bu şehri çok sevdim, gitmek istemiyorum, demeğe, 1 hafta boyunca da aynı şeyi tekrarladım. Sonunda isteğim oldu ve ben hayatımda ilk kez uçağımı kaçırarak bu şehirden gidemedim! Ondan sonra öğrendim ki, evrenden bir şey dilerken eksik bırakmamak gerekiyormuş 🙂 .
Demet programımızı çok güzel belirlemişti. Devlet müzelerinin ücretsiz olmasından yararlanıp müzeleri ve görülecek diğer yerleri gezdik. Çok sayıdaki müzeyi gezmek için çok vakit ayırmak gerekiyor. Şimdiye kadar hiç bir şehri gezmeye 1 hafta ayırmamışken, burada çok yeri gezebilmek uğruna resmen zamanla yarıştım. Yine de yetmedi, Londra’ya doyamadım.
Londra gezilecek yerler
Londra dünyanın en önemli iş ve finans merkezlerinden biri. Uluslararası turizmin kesişme noktasında olduğundan dünyanın en kalabalık hava trafiği de burada. Barındırdığı 5 uluslararası havaalanının en büyüğü olan Heathrow dünyanın en fazla uluslararası yolcu taşıyan havaalanı.
Westminster Sarayı (Houses of Parliament)
Westminster Sarayı (Houses of Parliament) 1016 yılında kraliyet ailesi adına inşa edilmiş. 1512 ve 1834’teki yangın felâketlerinin ardından kullanılamaz hale gelen bina, günümüzdeki görünümüne 30 yıl süren ve Charles Barry’nin gözetiminde gerçekleştirilen çalışmalarla gelmiş. Tam 1.100 odası var.
Westminster Sarayı ya da Parlamento Binası, 1512 yılından beri Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası’ndan oluşan İngiliz Parlamentosu’na ev sahipliği yapıyor. Lordlar Kamarası’nda üyelik, babadan oğula geçiyor. Avam Kamarası’nın üyeleri ise Parlamento’nun seçilmiş üyelerinden oluşuyor.
Big Ben
Westminster Sarayı’nın saat kulesi olan Big Ben kentin en önemli simgelerinden biri. Adını 14 tonluk çanından alan kule Augustus Pugin tarafından tasarlanmış. 11 kata ve 96,3 metrelik yüksekliğe sahip Gotik saat kulesi, inşa edildiğinde dünyanın en büyük saatiymiş. Westminster Sarayı’nın 1834’te çıkan yangında ağır hasar görmesinin ardından yenileme çalışmalarının bir parçası olarak inşa edilmiş, 1859’da kullanılmaya başlanmış.
London Eye
London Eye şehrin merkezinde yer alan 135 metre ile dünyanın en büyük dönme dolabı. Kenti tepeden görmek isteyenler için harika bir manzara sunuyor.
Tower Bridge
1886-1894 yılları arasında inşa edilen Tower Bridge‘in tasarımı Horace Jones ve John Barry tarafından yapılmış. Köprü dünyanın en ünlü baskül tipi köprüsü olarak anılıyor.
Yapının iki kanadı açılabiliyor. Böylelikle limana giriş engellenmiyor. İki katlı köprüde yayalar ve araçlar için ayrı yollar var. İki kule arasındaki cam yürüyüş yoluna çıkarsanız, Thames Nehri’nin eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz.
Tower of London
Thames Nehri kenarındaki yapının en eski ve en önemli kısmı olan Tower of London (Beyaz Kule) I. William’ın emri ile 1078 yılında inşa edilmiş. Kraliyet sarayı ve kraliyet suçlularının tutulduğu bir hapishane olarak tasarlanan kule Aslan Yürekli Richard döneminde savunma duvarları ile çevrelenmiş. Sonraki dönemlerde yaptırılan bölümler Oliver Cromwell’in emriyle yıkılmış.
Sansasyonları ile ünlü Tudor Hanedanı zamanında gözden düşen kule, 19. yüzyıldan beri müze olarak açık. Müzede kraliyet mücevherleri sergileniyor.
Buckingham Palace (Buckingham Sarayı)
Kentin en önemli turist çeken yerlerinden biri olan Buckingham Sarayı, kraliçeye ev sahipliği yapıyor. Sarayın bazı kısımları halka açık ve ziyaret ediliyor.
775 odalı sarayın bulunduğu alana 18. yüzyılın ilk yıllarında Westminster Dükü’nün emriyle bir konak inşa edilmiş. 150 yıl kadar özel mülkiyette kalan bu yapı 1763 yılında III. George’un eşi için satın almasının ardından halk arasında Kraliçe’nin Evi olarak anılmaya başlanmış. 19. yüzyılda çeşitli eklemeler yapılan saray Kraliçe Victoria’nın 1837’de tahta çıkmasıyla birlikte kraliyet ailesinin Londra’daki ikametgâhı haline gelmiş.
St. Paul’s Cathedral (St. Paul Katedrali)
Avrupa’nın en büyük katedrallerinden biri olan St. Paul’s Cathedral (St. Paul Katedrali) Londra Başpiskoposluğu’nun merkezi konumunda. 1710 yılında tamamlanan kilise, Tarsus doğumlu St Paul’e adanmış.
Katedral cenaze, vaftiz ve düğün gibi önemli törenler için birçok defa İngiliz Kraliyet Ailesi tarafından kullanılmış. Bunların arasında 1981’de bu kilisede evlenen Lady Diana ve Prens Charles da var. Katedralin Fısıltı Galerisi ve Yüksek Altar gibi bölümleri yoğun ilgi gösteriyor.
Westminster Abbey
Westminster Abbey 12 Benedikten keşişi tarafından 960 yılında kurulmuş. Günümüzdeki Romanesk stilli yapı ise Günah Çıkartıcı lakaplı İngiltere Kralı Edward’ın emriyle 1042-1052 yılları arasında inşa edilmiş. Pek çok Birleşik Krallık hükümdarının, Newton, Darwin gibi bilim insanlarının mezarlarının bulunduğu tarihi yapıda kraliyete ait değerli eşyalardan oluşan koleksiyonlar sergileniyor. I. Elizabeth döneminden beri de manastır pek çok hükümdarın taç giyme ve evlilik törenlerine tanıklık ediyor.
British Museum
Dünyanın en önemli müzelerinden biri olan British Museum 4 milyondan fazla esere ev sahipliği yapıyor. Dünyanın en etkileyici arkeolojik eserlerinin sergilendiği müzenin bünyesinde Efes‘teki Artemis Tapınağı ve Bodrum‘daki mozolenin bazı bölümleri de sergileniyor.
Victoria & Albert Müzesi
Dünyanın en büyük dekoratif sanat müzesi olan Victoria & Albert Müzesi‘nde 4,5 milyondan fazla seramik obje, oyuncak, fotoğraf, tekstil ürünü, geleneksel el sanatları ürünleri sergileniyor.
Tate Modern
Dünyanın en önemli ve popüler modern müzelerinden biri olan Tate Modern’de 1.500’den fazla eser sergileniyor.
Madame Tussaud’s (Balmumu Müzesi)
Dünyanın en ünlü Balmumu Heykel Müzesi markası Madame Tussauds 1835 yılında ilk olarak Londra’da açıldığı günden beri milyonlarca insan tarafından ziyaret ediliyor. Müzede tarihi şahsiyetlerin, politikacıların, film yıldızlarının, sporcuların balmumu heykelleri gerçeklerinden ayırt edilemeyecek kadar kusursuz. Atamız’ın balmumu heykeli de burada sergilenen eserler arasında.
Burada hemen Atamız’ın balmumu heykelinin hikâyesini de anlatayım: Ata’mızın Madame Tussauds Mumyalar Müzesi’nde ona hiç benzemeyen bir heykeli varmış. Üstelik bu heykel büyük devlet adamlarına ayrılan bölümde sergilenmiyormuş. Sayın Büyükerşen bundan duyduğu rahatsızlıkla balmumu heykel çalışmaya başlamış. Rahmetli Mustafa Koç da bu duruma el koymuş ve Madame Tussaud Müzesi ile görüşmelere başlamış. Müze, heykeltraşlarının Prof. Büyükerşen’le birlikte çalışması ve Koç grubunun £ 70.000 ödemesi koşuluyla bu teklifi kabul etmiş. İşte günümüzde Atamız’ın Londra’da, büyük devlet adamlarına ayrılan bölümde sergilenen heykeli, Prof. Büyükerşen’in eseri! (Dipnot: Bu hikâyeyi köşeyazısında duyuran Yılmaz Özdil‘e de ayrıca teşekkürler!) Sayın Büyükerşen’in diğer eserleri Eskişehir‘de Yılmaz Büyükerşen Balmumu Müzesi‘nde sergileniyor.
Madame Tussaud kimdir?
Tanınmış balmumu sanatçısı Dr. Philippe Curtius’ın gündelikçisinin kızı olan Marie Grosholtz’in çocukluğu Fransa’da geçmiş. Balmumundan heykel yapmayı genç yaşta öğrenmiş. 20 yaşında Fransa Kralı’nın kız kardeşine sanat dersleri vermeye başlamış, 8 yıl Versailles Sarayı’nda kraliyet ailesinin yanında yaşamış. Bu dönemde Marie ve annesi tahta olan bağlılıklarının sorgulanmasının ardından hapse atılmışlar. Ancak Marie’nin becerileri ve Dr. Curtius’un Milli Askerler üzerindeki etkisi ile kurtulmuşlar. Serbest kaldıktan sonra giyotin kurbanlarına ölüm maskeleri üretmeye zorlanmış. Daha sonra Londra’ya taşınmış.
Trafalgar Square
Trafalgar Meydanı‘nın bulunduğu alan uzun yıllar hükümdarların atları için inşa edilen ahırlara ve eğitim alanlarına ev sahipliği yapmış. Adını Amiral Horatio Nelson komutasındaki Birleşik Krallık donanmasının Fransızlar’ı ve İspanyollar’ı yendiği savaştan alıyor. Kral IV. George döneminde Mimar John Nash tarafından tasarlanmış, son şeklini 1845′te Charles Barry gözetimindeki çalışmalar sonucunda elde etmiş.
Tarihi boyunca büyük kutlamalara ve protestolara sahne olan meydanın ortasında 1805 yılında Amiral Lod Nelson adına yaptırılan 50 metre yüksekliğindeki Nelson Sütunu var.
Natural History Museum (Doğa Tarih Müzesi)
1884 yılında kurulan Natural History Museum (Doğa Tarih Müzesi) botanik, entomoloji, paleontoloji, mineraloji ve zooloji konularda eserler sergiliyor. İnsanlık Tarihi Müzesi olarak da anılan müze, teknoloji, uzay, doğa ve bilim olmak üzere 4 bölümden oluşuyor.
Hyde Park
Dünyanın en ünlü parklarından olan Hyde Park kentin tam merkezinde yer alıyor. 150 hektarlık alanıyla şehirdeki kraliyet parklarının en büyüğü konumundaki park, uzun süre boyunca kraliyet ailesi tarafından avlanma sahası olarak kullanılmış. 1536 yılında park haline getirilen alan 17. yüzyılda halkın ziyaretine açılmış. İçinde pek çok açık alan ve büyük bir göl var.
Piccadilly Circus
Piccadilly Circus kentin en işlek meydanı. Reklâm tabelaları ve Eros heykeliyle tanınıyor. 1893’te dikildiğinde olumsuz tepkiler alan Eros Heykeli‘ne ev sahipliği yapan meydanın etrafında Tower Record, Madame Tussauds ve Segaworld gibi ilgi çekici cazibe merkezleri var.
Covent Garden Market
Orta Çağ’da sebze ve meyve yetiştirilen tarlalarla kaplı Covent Garden, günümüzde kentin en hareketli yerleşim bölgesi. Covent Garden Market ise semtin merkezinde kurulan bir pazar. 17. yüzyılda Mimar Inigo Jones tarafından tasarlanmış. Kapalı pazar yerinin içinde pek çok yeme-içme alanı var.
Kapalı pazar yerinin önünde gün boyu sokak sanatçıları, akrobatlar ve müzisyenler canlı performanslarını sergiliyor.
Millennium Dome (Bininci Yıl Kubbesi)
Millennium Dome (Bininci Yıl Kubbesi) 2000 yılı kutlamaları için inşa edildi.
London Aquarium (Londra Akvaryumu)
London Aquarium Avrupa’nın en büyük akvaryumlarından biri. Özellikle köpekbalığı çeşitliliği çok etkileyici.
Harrods
Harrods kentin en ünlü mağazası. Hem ışıklı dış cephesi, hem de iç dekorasyonu ve ürün çeşitliliği ziyaret eden herkesi etkiliyor.
Chinatown
Kentin Çin Mahallesi yani Chinatown şehrin merkezindeki Soho bölgesinde bulunuyor. Burası geçmişte Çin’den gelen tüccarların yaşadıkları semtmiş. O dönemlerde şehrin istenmeyen bu bölgesi günümüzde turistlerin ilgi gösterdiği yerlerden biri. Burada yüzlerce Çin lokantası, Çin pazarı, Çin marketi var.
Camden Town
Kent merkezinin kuzeyinde yer alan Camden Town hippi merkezi olarak biliniyor. Bölgede hafta sonu kurulan pazardan kitaptan takıya, çiftlik ürünlerinden giyime kadar birçok ürün satın alabilirsiniz. Ayrıca kapalı pazar yeri olan Camden Market‘te dünya mutfaklarından seçme lezzetleri tadabilirsiniz.
Metro şehri çepeçevre sarmış durumda. Ulaşım sorununu çözmüş olan kente bu özelliğiyle de hayran olmamak mümkün değil.
Kentin havası hep söylendiği gibi kasvetli değil. En azından biz ordayken değildi. Aralık ayında burada olmamıza rağmen, gökyüzünü hep bulutsuz gördük. 1 hafta boyunca güneş yüzümüze güldü.
Kentin simgeleri olan Tower Bridge, Big Ben ve London Eye arasında, Thames Nehri kenarında gezinmek, 2 katlı kırmızı otobüslere binmek, dekoru neredeyse bir müzeyi andıran Harrods’ta alışveriş yapmak, güleryüzlü insanlarıyla selamlaşmak, özgürlüğün simgesi Hyde Park’ta yargılanmadan kraliçeye dahi küfredebilmek, Hint mahallesinde leziz Hint yemeklerini tadabilmek derken, burası hepimizin beğenisini ve sevgisini fazlasıyla kazandı. Hatta Londra’yı ister istemez Paris‘le karşılaştırdım ve Paris‘ten daha çok sevdiğimi düşündüm. Çünkü insan faktörü işin içine girince herşey değişiyor ve Londralılar ile Parisliler arasında baya bi’ güleryüz farkı var.
Yaptığımız en güzel aktivitelerden biri de Demet’le birlikte We will rock you müzikaline gitmek oldu. Queen’in efsane parçalarının çalındığı müzikalde yerimizde zor durduk. Tüm seyirciyle birlikte ayakta dansa ve alkışa katıldık. Bu şehirde son dakika müzikal biletleri bulmak mümkün. Benden tavsiye, gelmişken bu müzikalleri kaçırmayın.
Kendimi tekrar davet ettirip bir kaç kez daha gitmek istiyorum Londra’ya. Birkaç müzikal daha seyredip Thames Nehri’nin ikiye böldüğü bu şehrin havasını doya doya tekrar koklamak ve mümkünse bir daha uçak kaçırmadan bu şehirden keyifle ayrılmak istiyorum. Belki bu sefer temelli kalmak bile isteyebilirim, kim bilir…
Yorum
2 YorumBelma Namli Tosun
Oca 16, 2012Yaprakcim,
Iyi oldugunu gormek cok guzel :))
Saydigin gorulecek yerleri iki yil once is icin gidip Easter’da mahsur kaldigimizda gormustuk, zorunlu tatil oldu, fena olmadi hani.
Her gidisimizde bir muzikal/tiyatro kuralimiz var bizim de, sonuncusu “we will rock you” idi :))) Ne cok yetenekli genc ses var Londra muzikallerinde… Cok sansliyiz bunlari yasayabildigimiz icin.
Biryerlerde bulusmak dilegiyle.
Belma
yaprakgurdal
Oca 16, 2012Belmacım,
Artık daha geç olmadan bir yerlerde buluşsak diyorum:-)
Bir gün kapını çalacağım:-)
Sevgiler…