İstanbul uzun tarihi geçmişi ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerine çok fazla seçenek sunan bir şehir. Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini koruyan, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı gibi 3 büyük imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul; 4 bölge olarak UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Bu bölgeler; Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı, Süleymaniye Koruma Alanı, Zeyrek Koruma Alanı ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı’nı içeriyor. Bu yazımdaysa Tarihi Yarımada’da bulunan Süleymaniye Koruma Alanı’ndan bahsedeceğim.
İstanbul, 1985 yılından beri 4 bölge olarak UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Bu bölgeler Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı (Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi, Topkapı Sarayı); Süleymaniye Koruma Alanı (Süleymaniye Camisi ve çevresi); Zeyrek Koruma Alanı (Zeyrek Camisi ve çevresi) ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı’nı içeriyor.
Süleymaniye Koruma Alanı’nda gezilecek yerler listesi
Öncelikle Suriçi İstanbul sınırları içinde yer alan İstanbul’un 7 tepesinden bahsetmek istiyorum.
İstanbul ilk olarak M.Ö 7. yüzyılda, 7 tepe dediğimiz tepelerin 1.sinin üzerinde Megaralılar tarafından kurulmuş. Roma İmparatoru Lucius Septimius Severus, M.S 2. yüzyılda şehri ele geçirmiş. M.S 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun genişlemesi üzerine İmparator Büyük Konstantin burayı Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçmiş. Böylelikle İstanbul, günümüzde Tarihi Yarımada olarak adlandırdığımız bölgede yeniden yapılanmış. Surları genişletilmiş. Hipodrom, tapınaklar, resmî binalar, saraylar, hanlar, hamamlar inşa edilmiş.
Bu 7 tepenin 3. Tepesi yani Süleymaniye (Beyazıt) Tepesi, şehrin siluetinde en fazla söz sahibi olan ikinci tepe. 3. Tepe’de Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Beyazıt Camii, Beyazıt Kulesi, Sahaflar Çarşısı, İstanbul Üniversitesi yapı topluluğu (Harbiye Nezâreti) var.
Süleymaniye Külliyesi
Cami, mektep, medrese, aşevi, hastane, kervansaray gibi yapı topluluklarından oluşan külliye; İstanbul’daki en önemli Osmanlı eserleri arasında sayılıyor.
Mimar Sinan bu eserinin kalfalık eseri olduğunu söylemiş. Ancak bu cami, kesinlikle Mimar Sinan’ın en görkemli eserlerinden biri ve Osmanlı klasik mimarisinin doruk noktası olarak kabul ediliyor.
Caminin inşaatına Kanuni’nin tahta çıkışının 30. yılı şerefine 1550 yılında başlanmış. Camideki 4 minare Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki 4. padişah oluşunu, 10 şerefeyse Osmanlı’nın 10. padişahı oluşunu simgeliyor. Caminin içi de oldukça etkileyici. Mimar Sinan, Kanuni’ye, size kıyamete kadar ayakta kalacak bir eser yaptım, demiş. Gerçekten de cami yapıldığı yıldan bu yana hiç bir depremden etkilenmemiş. Mimar Sinan’ın sanatı ve dehası bu camide Osmanlı’nın büyüklüğü ve gücüyle birleşiyor.
Külliyede Kanuni’nin türbesi, büyük aşkı Hürrem Sultan’ın türbesi ve Mimar Sinan’ın türbesi de var.
Aslında Kanuni’nin 2 mezarı var. Macaristan’da Avusturya sınırında Sigetvar’da savaşırken öldüğü için iç organları oraya gömülmüş. Bedeni de İstanbul’a getirilmiş ve burada türbeye gömülmüş.
Kanuni’nin Türbesi’nin giriş kapısının üzerinde Kabe’den getirilen 6 Hacer-ü’l Esved taşından biri var. Bu taşlar getirildiği dönemde İstanbul’da değişik yerlere konulmuş.
İstanbul; tarihiyle, kültürüyle eşi benzeri olmayan bir şehir. Süleymaniye Koruma Alanı da kuşkusuz şehrin zenginliklerini hissetmek için gelinecek en özel yerlerden biri.
Keşfetmeniz dileğiyle…
Siz de fikrinizi belirtin