UNESCO (United Nations Educational Scientific and Cultural Organization – Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı); üye ülkeleri arasında eğitim, bilim ve kültür alanlarında işbirliğini geliştirmek, fikir alışverişini tesis etmek, ilgili konularda standart belirlenmesine katkıda bulunmak ve de dünya barışına katkıda bulunmak amacıyla kurulan bir koruma alanları yönetim birliği. UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından yönetilen uluslararası Dünya Mirası Programı, bütün insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal varlıkları dünyaya tanıtmak, toplumda söz konusu evrensel mirasa sahip çıkacak bilinci oluşturmak ve çeşitli sebeplerle bozulan, yok olan kültürel ve doğal değerlerin yaşatılması için gerekli işbirliğini sağlamak amacıyla çalışmalar yapıyor. Bu yazımda sizlere UNESCO’dan, Türkiye’den yaratıcı şehirler ağına ve öğrenen şehirler küresel ağına dâhil edilen kentlerden, UNESCO Küresel Jeopark listesine, UNESCO Biyosfer Rezervi listesine, UNESCO Dünya Mirası listesine, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesine, UNESCO Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras listesine giren eserlerden bahsedeceğim.

UNESCO

UNESCO Kaynak:Wikipedia (By File:Flag of UNESCO.svg: User:Maddenderivative work Bea’ – File:Flag of UNESCO.svg, Public Domain, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=8551621)

UNESCO nedir?

İçindekiler

Birleşmiş Milletler teşkilatına bağlı bir ihtisas kuruluşu olan ve 1945 yılında kurulan UNESCO’nun 195 üye devleti ve 10 ortak üye devleti var. Merkezi Paris’te bulunan kuruluşun Genel Konferansı 2 yılda bir Paris’te toplanıyor.

İnsanlar arasında dil, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeden insan hak ve özgürlüklerine saygıyı temel ilke olarak benimseyen kuruluş, üye devletlerinde bulunan komisyonları aracılığıyla çeşitli çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar içinde dünyada okur yazar oranını yükseltmek, ülkelerin eğitim düzeylerini düzenlemek, temel ve teknik eğitimde görev alacak öğretmenleri yetiştirmek, önemli sanat olaylarını desteklemek, tiyatro, sinema televizyon ve basın gibi sanatla ilgili iletişim araçlarının gelişmesi amacıyla araştırmalara yardım etmek var. Görevlerinin en önemlilerinden bir tanesi de üye ülkelerde bulunan tarihi eserleri, yapıları dünya mirası kabul ederek koruma altına almak.

UNESCO Küresel Jeopark ağı kriterleri; bölgenin jeolojik öneme sahip sitlerini ve tüm coğrafik yerleşimlerini dikkate alıyor. Türkiye’nin ilk ve tek UNESCO Küresel Jeoparkı, Manisa’da yer alan Kula-Salihli UNESCO Küresel Jeoparkı (Divlit Volkanik Park Alanı).

UNESCO Biyosfer Rezervleri kriterleri; biyolojik çeşitliliğin korunması, ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin korunmasına dönük uygulamaların denendiği, seçildiği, sunulduğu ve geliştirildiği alanları dikkate alıyor. Türkiye’nin ilk ve tek biyosfer rezervi olan Camili Biyosfer Rezervi, Artvin ilinin Borçka ilçesinde yer alıyor.

UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı Programı (Creative Cities Network) da özel bir öneme sahip. Bu girişim çeşitli bölgelerden, farklı gelir seviyeleri, kapasite ve nüfusa sahip şehirleri yaratıcı endüstriler alanında çalışmak üzere bir araya getiriyor. Yaratıcı Şehirler Ağı, şehirler tarafından kendi yetenek ve enerjilerini yönlendirecekleri yaratıcı endüstri sektörü tercihlerine göre seçilebilecek 7 tema etrafında şekillendiriliyor. Bu temalar edebiyat, film, müzik, zanaat ve halk sanatları, tasarım, gastronomi ve medya sanatları olarak belirlendi. Türkiye’den de Gaziantep – Gastronomi (2015), Hatay – Gastronomi (2017), İstanbul – Tasarım (2017), Kütahya – Zanaat ve Halk Sanatları (2017), Afyonkarahisar – Gastronomi (2019), Kırşehir – Müzik (2019), Bursa – Zanaat ve Halk Sanatları (2021) temalarında yaratıcı şehir olarak kabul edildi.

Bir de UNESCO Öğrenen Şehirler Küresel Ağı (GNLC) var. Öğrenen şehirler, diğer şehirlere var olan sorunlarına çözüm bulmak konusunda destek oluyor, diğer şehirlerle kalkınma konusunda fikirler paylaşıyor. Eskişehir, Konya, Hatay, Afyonkarahisar, Balıkesir, İzmir, Bursa, Sakarya, Yozgat; UNESCO Öğrenen Şehirler Küresel Ağı’nda bulunuyor.

Türkiye’de UNESCO Dünya Mirası listesine giren eserler

Ülkemizde de Dünya Mirası listesine dâhil edilen eserler var. Bu eserleri listeye dâhil ediliş tarihine göre sıraladım:

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası – Sivas (1985) (Kültür)

Sivas‘taki Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası yapı topluluğu; cami, darüşşifa ve türbeden meydana gelen bir külliye. Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde inşa edilmiş. Ulu Camii Süleyman Şah’ın oğlu Ahmet Şah tarafından, Darüşşifa ise eşi Melike Turan Melek tarafından yaptırılmış. 1228 yılında başlanıp 1243 tarihinde tamamlanan yapı kompleksinin Baş Mimarı ise Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah. “Anadolu’nun Elhamrası” gibi ifadelerle tanımlanan yapı topluluğu, mimari özelliklerinin yanı sıra sergilediği zengin Anadolu geleneksel taş işçiliği örnekleriyle de İslam mimarisinin baş yapıtları arasında yer alıyor.

Sivas

Divriği Ulu Camii

İstanbul’un Tarihi Alanları – İstanbul (1985) (Kültür)

Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini koruyan, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı gibi büyük imparatorluklara başkentlik yapan İstanbul; 1985 yılından beri 4 bölge olarak Dünya Miras listesinde yer alıyor. Bu bölgeler; İstanbul’un 7 Tepesi‘nin de bulunduğu Tarihi Yarımada’daki Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı (Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi, Topkapı Sarayı), Süleymaniye Koruma Alanı (Süleymaniye Camisi ve çevresi), Zeyrek Koruma Alanı (Zeyrek Camisi ve çevresi) ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı’nı içeriyor.

UNESCO Türkiye Mirasları - Ayasofya - İstanbul

UNESCO Türkiye Mirasları – Ayasofya, İstanbul

Göreme Milli Parkı ve Kapadokya – Nevşehir (1985) (Karma)

Kapadokya bölgesi, milyonlarca yıl önce Erciyes, Hasandağ ve Güllüdağ volkanik dağlarının püskürmesiyle oluşmaya başlamış. Daha sonraki patlamalarda bazalttan oluşan sert kayalar, yumuşak tüf tabakasının üzerini kaplamış ve bu tabakayı korumuş. Volkanlardan püsküren bu maddelerle şekillenen plato, başta Kızılırmak olmak üzere akarsu ve göllerin tabakaları aşındırmasıyla da bugünkü şeklini almış. Roma İmparatorluğu’nun zulmünden kaçan ilk Hristiyanlar, buranın yer altı şehirlerine yerleşmeye başlamışlar. Bölgede 300’e yakın yer altı şehri ve 1.000’den fazla kilise olduğu söyleniyor.

UNESCO Türkiye Mirasları – Paşabağları

Kapadokya’da Göreme Milli Parkı, Derinkuyu ve Kaymaklı Yeraltı Şehirleri, Karain Güvercinlikleri, Karlık Kilisesi, Yeşilöz Theodoro Kilisesi ve Soğanlı Arkeolojik Alanı, UNESCO Dünya Miras listesinde yer alıyor.

Hattuşa: Hitit Başkenti – Çorum (1986) (Kültür)

Çorum’un Boğazkale İlçesi’nde bulunan Hattuşa Antik Kenti, M.Ö 17-M.Ö 13. yüzyıllar arasında Hitit İmparatorluğu’nun başkenti ve Anadolu’daki ilk başkent olarak Anadolu’da yüzyıllar boyunca çok önemli bir merkez olmuş. 6 kilometreyi bulan surları, UNESCO’nun Dünya belleği listesinde yer alan çivi yazılı Hitit tabletleri, anıtsal kapıları ile dikkat çekiyor. Hattuşa Antik Kenti, ülkemizde UNESCO’nun hem Dünya Kültür Mirası hem de Dünya Belleği listelerindeki tek antik şehir olma unvanını taşıyor.

Hattuşa, Çorum

Burası ilk sahipleri olan Hattiler tarafından Hattuş olarak adlandırılıyormuş. M.Ö 1700’lerde Kuşşara şehrinin kralı (İlk Hitit kralı) Anitta burayı almak için defalarca kuşatmak zorunda kalmış. Aldıktan sonra da ona çok direnen ve çok zaiyat veren şehri kızgınlıkla yakıp yıkmış. Kentin üzerine üzerlik otu diktirmiş, kimsenin burada bir daha şehir kuramaması için lanette bulunmuş. Ancak yaklaşık 100 yıl kadar sonra I. Hattuşili burada tekrar bir şehir kurmuş, adına Hattuşa adını vermiş, burayı 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti hâline getirilmiş. Günümüzde görülebilen ve büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunuyor.

Nemrut Dağı – Adıyaman – Kahta (1987) (Kültür)

Adıyaman‘da Nemrut Dağı yamaçlarında hükümdarlık yapmış olan Kommagene Kralı I. Antiochos, M.Ö 62 yılında Nemrut Dağı’nın 2.150 metre yükseklikteki en yüksek noktasına kendisi için bir anıt mezar (tümülüs) yaptırmış. Kralın mezarının varlığı bilinse de henüz keşfedilemedi. I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek üzere yaptırdığı mezarın bulunduğu bölge, anıtsal heykelleri ve benzersiz manzarası ile Helenistik dönemin en görkemli kalıntıları arasında sayılıyor.

UNESCO Türkiye Mirasları – Nemrut Dağı

Burada yer alan anıtsal heykeller; doğu, batı ve kuzey teraslarına yayılmış. İyi korunmuş durumda olan 8-10 metre yükseklikteki dev heykeller, kireçtaşı bloklarından yapılmış. Doğu terası kutsal merkez sayılıyor. Bu nedenle en önemli heykel ve mimari kalıntılar burada bulunuyor. Roma İmparatorluğu’na bakan batı terasında, Roma mitolojisi tanrıları Jüpiter, Merkür ve Mars heykelleri, Pers İmparatorluğu’na bakan doğu terasında ise Pers tanrılarının heykelleri var. Antiochos bu heykellerle Kommagene Krallığı’nın hem doğu hem de batı medeniyetlerini yansıttığını vurgulamış.

Hieropolis – Pamukkale – Denizli (1988) (Karma)

Denizli‘de doğanın mucizesi olan Pamukkale, termal kaynakların sunduğu şifayla binlerce yıldır insanlığı kucaklayan bir yerleşim. İsminin kelime anlamı “Pamuk Kalesi”. Bu ismi, sıcak su kaynaklarının oluşturduğu beyaz kalker çökeltilerinden alıyor.

UNESCO Türkiye Mirasları – Pamukkale

Hierapolis, arkeoloji literatüründe “Holy City” yani “Kutsal Kent” olarak adlandırılıyor. Bunun nedeni de kentte bilinen birçok tapınak ve dinsel yapının varlığı. Bergama Kralı Eumenes II tarafından M.Ö 2. yüzyıl başlarında kurulan kent, Bergama’nın efsanevi kurucusu Telephos’un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera’dan dolayı Hierapolis adını almış. Kent, Roma İmparatoru Neron Dönemi’ne kadar (M.S 60) Helenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu korumuş. Neron Dönemi depreminde büyük zarar görünce tamamen yenilenerek tipik bir Roma kenti görünümünü almış. Metal ve taş işlemeciliği, dokuma kumaşları ile ünlü olan kent, Büyük Konstantin döneminde Frigya (Phrygia) bölgesinin başkentliğini yapmış. Bizans döneminde Piskoposluk merkezi olmuş.

UNESCO Türkiye Mirasları – Hierapolis Antik Kenti Tiyatro

Xanthos (Antalya) – Letoon (Muğla) (1988) (Kültür)

Xanthos ve Letoon, Likya’nın Patara, Pınara ve Myra gibi başlıca antik kentleriyle komşu illerin mimarisini doğrudan etkilemiş. Antik Dünyanın Yedi Harikası‘ndan biri olarak gösterilen Halikarnas Mozolesi, Xanthos’un Nereid Anıtı’ndan doğrudan etkilenmiş. İki bölgede de bulunan birçok yazıt ve mezar anıtları aracılığıyla Likya uygarlığı hakkında bilgi sahibi oluyoruz.

M.Ö 8. yüzyıla ait kalıntılar bulunan Antalya‘daki Xanthos Antik Kenti, Antik Çağ’da Likya’nın en büyük idari merkeziymiş. M.Ö 545’te Persler’in egemenliğine girene kadar bağımsız olmuş. Bundan yaklaşık olarak 100 yıl kadar sonra tamamıyla yanmış. Bu yangından sonra tekrar inşa edilmiş. Bir dönem Likya Birliği’nin başkenti olmuş. Şehirde Likya anıt mezarlarını, Likya akropolünü ve Bizans manastırını görebilirsiniz.

UNESCO Türkiye Mirasları – Xanthos

Xanthos’a 7 km uzaklıkta bulunan ve Muğla il sınırları içinde kalan Letoon, Antik Çağ’da Likya’nın dini merkeziymiş. Zeus’tan hamile kalan Leto’nun adına kurulduğu rivayet edilen antik kentteki kalıntılar M.Ö 7. yüzyıla tarihleniyor. Kutsal ve politik bir yer olan kentte Leto, Apollon ve Artemis tapınakları, bir manastır, bir çeşme ve Roma Tiyatrosu kalıntıları bulunuyor.

Letoon

Safranbolu – Karabük (1994) (Kültür)

Karadeniz kıyılarını Batı, Kuzey ve Orta Anadolu’ya bağlayan yol üzerinde bulunan ve ismini bölgede yetişen ve nadir bir bitki olan safran çiçeğinden alan Safranbolu, coğrafi konumu nedeniyle çok eski devirlerden beri yerleşim görüyor. 14. yüzyılın başlarından bu yana Türklerin hâkimiyetinde olan Safranbolu, özellikle 18. yüzyılda Asya ve Avrupa arasındaki ticaretin önemli bir merkezi olmuş. Safranbolu evleri komşuların birbirine saygılı olarak manzaralarını kapatmayacak şekilde yapılmış. Osmanlı mirası olan 2.000’e yakın ev buraya kişilik kazandırmış ve geçmişine açılan birer pencere olmuş. Türk kentsel tarihinin bozulmamış bir örneği olan bu şehir, geleneksel şehir dokusu, ahşap yığma evleri ve anıtsal yapılarıyla bütünü sit ilan edilmiş ender kentlerden biri.

UNESCO Türkiye Mirasları – Safranbolu

Truva Arkeolojik Alanı – Çanakkale (1998) (Kültür)

Çanakkale‘de Kazdağları‘nın eteklerindeki Troia Tarihi Millî Parkı içinde bulunan Truva Antik Kenti (Troya); dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı, tarihteki ünlü Troya Savaşı’nın geçtiği, Truva atı efsanesinin hayat bulduğu, Yunan edebiyatının temelini oluşturan Homeros’un ünlü İlyada ve Odysseia destanının doğduğu yer. Truva Antik Kenti’nde aynı bölgede farklı dönemlerde 7 kez yerleşim kurulduğu ve farklı dönemlere ait 33 katman olduğu saptanmış. Bu karmaşık tarihsel ve arkeolojik yapısının daha kolay incelenebilmesi için kent tarihsel dönemlere göre sırayla 9 ana bölüme ayrılarak inceleniyor.

Truva Antik Kenti

Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi – Edirne (2011) (Kültür)

Selimiye Camii, Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim tarafından büyük usta Mimar Sinan’a yaptırılmış. Selim II’nin (Sarı Selim) ölümüyle birlikte 1575’te ibadete açılmış. İnce ve zarif 4 minareye sahip büyük kubbesi, iç tasarımında kullanılan ve döneminin en iyi örnekleri olan taş, mermer, ahşap, sedef, çini motifleri, ince işçilikleri, kubbe ve kemerlerindeki kalem işleri, mermer döşemeli avlusu, el yazması kütüphanesi, eğitim kurumları, dış avlusu ve arastası ile bir sanat türünün zirvesini temsil ediyor. Selimiye Camii’sinde ilk kez Ayasofya’nın kubbe çapı geçildiğinden caminin ayrı bir önemi var. Mimar Sinan’ın gökyüzünü arşınladığı ve her köşesinde ayrı bir detayın gizli olduğu bu muhteşem eser, ustanın en önemli yapıtı olarak biliniyor. Mimar Sinan bu eseri 80 yaşındayken yaptığı için burası mimarın ustalık eseri olarak da anılıyor.

UNESCO Türkiye Mirasları – Selimiye Camii

Çatalhöyük Neolitik Alanı – Konya (2012) (Kültür)

Çatalhöyük Neolitik Alanı, 9.500 yıllık tarihiyle dünyanın en önemli arkeolojik alanlarından biri. Tarihi M.Ö 7400 yıllarına uzanan Konya sınırları içindeki Çatalhöyük’ün insanlığın bir aşamasının eşsiz bir tanıklığını teşkil ettiği, döneme has bir yerleşim tarzı ile toplum anlayışı ve eşitlik ideallerine dayanan bir kentsel plana sahip olduğu belirtiliyor. Yaklaşık 8.000 insanı barındırmış olan bu Neolitik yerleşim, tarih öncesinde yerleşik düzene geçen, toplayıcılık ve avcılıktan kurtularak ekip biçen ve üreten yerleşmelerin en önemlilerinden biri. Burası insanlığın avcı toplayıcılıktan ilk kent modeline geçiş aşamasını temsil ediyor. Orta Doğu ve Anadolu’da diğer Neolitik alanlar bulunmuş olmasına rağmen, Çatalhöyük Neolitik Kenti kalıntıların boyutu, yaşayan toplumun yoğunluğu, güçlü sanatsal ve kültürel gelenekler ve zaman içindeki sürekliliğin benzersiz bileşimiyle olağanüstü evrensel değer taşıyor. Çatalhöyük’ün diğer Neolitik yerleşimlerden temel farkıysa bir köy yerleşmesini aşıp kentleşme evresini yaşamış olması.

Çatalhöyük

İki höyükten oluşan Çatalhöyük Neolitik Kenti’nin daha uzun olan Doğu Höyüğü, M.Ö 7400 ve 6200 yılları arasına tarihlenen 18 Neolitik yerleşim katmanından oluşuyor. Bu katmanlarda sosyal örgütlenmeyi ve yerleşik hayata geçişi simgeleyen duvar resimleri, rölyefler, heykeller ve diğer sanatsal öğeler yer alıyor. Batı Höyüğü ise M.Ö 6200 ve 5200 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Dönem’e ait kültürel özellikler gösteriyor.

Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu – Bursa (2014) (Kültür)

M.Ö 3. yüzyılda Bithynialılar ve Prusiaslılar tarafından kurulan, 1326 yılında Orhan Bey tarafından alınarak Osmanlı egemenliğine giren ve Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa, Osmanlı İmparatorluğu’nun doğuşuna tanıklık etmiş bir kent. Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu Dünya Miras alanı, Orhangazi Külliyesi ve çevresini içine alan Hanlar Bölgesi, Hüdavendigar (I. Murad) Külliyesi, Yıldırım (I. Bayezid) Külliyesi, Yeşil (I. Mehmed) Külliye, Muradiye (II. Murad) Külliyesi ve Cumalıkızık Köyü olmak üzere 6 bileşenden oluşuyor.

Cumalıkızık, Bursa

Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı – İzmir (2014) (Kültür)

Ülkemizin tarih zengini ilçesi Bergama, Orta Çağ’ın sonlarına kadar bilim ve kültürün en önemli aktarım aracı olan yazı ruloları ve kitapların imalatında kullanılan parşömenin ana vatanı. Bergama Zeus Sunağı, Berlin Müzesi’nde sergileniyor olsa da aslında onun ana vatanı da burası. Helenistik, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı Dönemleri’ne ait katmanları içerisinde barındıran Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı; Pergamon (çok katmanlı kent), Kibele Kutsal Alanı, İlyas Tepe, Yığma Tepe, İkili, Tavşan Tepe, X Tepe, A Tepe ve Maltepe Tümülüsleri olmak üzere 9 bileşenden oluşuyor.

UNESCO Türkiye Mirasları – Bergama Akropol

Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı – Diyarbakır (2015) (Kültür)

Mezopotamya ile Anadolu medeniyetlerinin geçiş bölgesinde olan Diyarbakır’ın tarihi çok eski devirlere dayanıyor. Yontma taş ve Mezolitik devirlerde bu bölgede var olan mağaralardan burada yerleşim olduğu anlaşılmış. Bölgede Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar hüküm sürmüş. Bölgede hüküm süren medeniyetlerin, kültürlerin ve dönemin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenerek özgünlüğünü ve 7.000 yıllık tarihsel varlığını sürdüren Diyarbakır Kalesi, Surları ve Burçları hâlâ orijinal özgün kültür varlıkları olarak yaşıyor. Bu eserler dünya tarihi için önemli bir evrensel miras özelliğini korumaya devam ediyor.

Diyarbakır Kalesi

Hevsel Bahçeleri, bahçe kültürünün çok önemli olduğu bir coğrafyada tarihi boyunca halkın kullanımına açık sivil bir bahçe olmuş. 30’dan fazla uygarlığın izlerini taşıyan bir bölgede 10.000 dönümlük alana yayılıyor. 8.000 yıl gibi çok uzun süredir bahçe olarak varlığını sürdürüyor. Tarımsal değerinin dışında kültürel ve tarihi olarak da özgün bir yere sahip. Hevsel Bahçeleri, dünyada ilk tarımın yapıldığı yerlerden biri, bilinçle insanın toprağa ilk tohumu bıraktığı alan kabul ediliyor. Buradaki verimli topraklar yöre insanına tahıl, sebze, meyve sunuyor. Sucul bir ekosisteme sahip ve 28 tanesi endemik olmak üzere 51 balık türüne ev sahipliği yapıyor. 200’e yakın kuş türüne yuva oluyor. Aynı zamanda orman ekosistemine de sahip ve oldukça çeşitli ağaç türleri var.

UNESCO Türkiye Mirasları – Hevsel Bahçeleri

Efes – İzmir (2015) (Kültür)

Dünyanın en önemli antik şehirlerinden biri olan İzmir’in en güneyindeki güzel ilçesi Selçuk ilçesindeki Efes’in tarihi M.Ö 7000 yıllarına dayanıyor. Antik dönemin en önemli merkezlerinden biri olan Efes; tarih öncesi dönemden başlayarak Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemleri boyunca yaklaşık 9.000 yıl kesintisiz yerleşim görmüş. Tarihinin tüm aşamalarında çok önemli bir liman kenti ve kültürel ve ticari merkez olmuş. Efes Antik Kenti‘nin ilk yerleşimi Selçuk ilçesindeki Çukuriçi Höyük’te başlamış. Şehir M.Ö 560 yılında antik dünyanın 7 harikasından biri sayılan Artemis Tapınağı çevresine taşınmış. Efes, zirvesine en yoğun nüfuslu olduğu Roma döneminde ulaşmış. Zengin Küçük Asya eyaletinin başkenti olarak Roma İmparatorluğu’nun mega kentlerinden biri hâline gelmiş. “Küçük Asya’nın ilk ve en büyük metropolü” unvanını almış.

UNESCO Türkiye Mirasları – Efes Antik Kenti

Efes Antik Kenti; Çukuriçi Höyük, Ayasuluk Tepesi (Selçuk Kalesi, St. John Bazilikası, İsa Bey Hamamı, İsa Bey Camii, Artemision) ve Meryem Ana Evi olmak üzere 4 bileşen ile UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor.

Ani Arkeolojik Alanı – Kars (2016) (Kültür)

Türkiye-Ermenistan sınırında yer alan ve Kars il sınırları içinde kalan Ani Antik Kenti; Erken Demir Çağı’ndan 16. yüzyıla kadar yerleşimin sürekli olduğu, tarih boyunca hem ticaret hem din hem de askeri merkez olan nadir şehirlerden biri. “1001 kilise kenti” olarak da anılan Ani; Ermeni kültürü, sanatı, mimari ve kentsel tasarım gelişiminin olağanüstü kalıntılarını taşıyor. Orta Çağ’ın şehircilik, mimarlık ve sanat açısından gelişiminin tüm zenginlik ve çeşitliliğinin bir arada görüldüğü kent; Mezopotamya, Orta Asya ve Kafkaslar’dan gelen çok uluslu ve çok dinli toplulukların buluşma yeri olmasının özelliklerini yansıtıyor.

UNESCO Türkiye Mirasları – Ani Ören Yeri

Aphrodisias (Afrodisias) Antik Kenti – Aydın (2017) (Kültür)

Aydın il sınırları içindeki Afrodisias Antik Kenti, Antik Çağ’da sayılı heykeltraşlık merkezlerinden biriymiş. Babadağ eteklerindeki mermer ocaklarından çıkartılan beyaz, mavi, gri mermerler burada işlenirmiş. Mavi mermerden yapılan Afrodit heykelcikleri Roma İmparatorluğu’nun her köşesine gönderilirmiş. Heykeltraşlık haricinde tıp, edebiyat, felsefe de çok önemli olduğundan burası bilim, sanat, kültür başkenti sayılırmış.

Afrodisias Antik Kenti

Afrodisias Antik Kenti, kuzeydoğusunda yer alan antik mermer ocakları ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor.

Göbeklitepe – Şanlıurfa (2018) (Kültür)

Şanlıurfa‘da yer alan Göbeklitepe; insanlık tarihi bilgilerimizdeki ezberleri bozan, tarihi sil baştan yazdıran bir yer. Burası dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğu. Olağan dışı buluntularıyla kutsal bir merkez olduğu kanısı uyandırıp M.Ö 10500-8600 arasına tarihlendiriliyor. Göbeklitepe’nin bize bıraktığı izler sayesinde insanoğlunun avcı-toplayıcı bir yaşam tarzından yerleşik hayata çiftçi-üretici düzene geçmek üzereyken sandığımız gibi mütevazı ve basit bir yaşam tarzıyla yetinmediklerini, aksine görkemli bir evre yaşadıklarını görebiliyoruz. Büyük olasılıkla da tarım ihtiyacıyla yerleşik hayata geçmediklerini, yerleşik hayata geçince tarım ihtiyacının doğduğunu öğreniyoruz. Bu bağlamda Göbeklitepe, 2018 yılından beri UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alıyor.

Göbeklitepe

Arslantepe Höyüğü – Malatya (2021) (Kültür)

Türkiye’nin en büyük höyüklerden biri olan Arslantepe Höyüğü (Melid), Malatya‘nın 7 km kuzeydoğusunda yer alıyor. Anadolu’nun en eski şehir devleti Arslantepe Höyüğü’nde kurulmuş, aristokrasi burada doğmuş, Doğu Anadolu ve Mezopotamya uygarlıklarında devletin oluşum sürecine burada tanık olunmuş, laik sistemin temeli ilk olarak burada atılmış.

Arslantepe Höyüğü

Höyük, M.Ö 5000 yıllarından M.S 11. yüzyıla kadar iskân edilmiş. Geç Kalkolitik dönemden Demir Çağı’na kadar geçen tarihsel sürecin buluntularına rastlanan Arslantepe; Hitit, Roma, Bizans gibi pek çok medeniyetin izlerini bünyesinde barındırıyor. Höyükte bulunan kerpiç saray (yağmur drenaj hattı gibi alt yapısı var) ve 2.000’den fazla mühür ile buranın Anadolu’nun en eski şehir devleti olduğunu öğreniyoruz. O dönemde yazı yokmuş ama mühürleri imza gibi kullanmışlar. Burası yüksek tarım potansiyeli, sulak alanları ve nehrin taşkınlarından korunan yapısı sayesinde binlerce yıl insanoğluna kucak açan bir yerleşim olmuş.

Gordion Antik Kenti – Ankara (2023) (Kültür)

Gordion Antik Kenti; Ankara‘ya 94 kilometre uzaklıkta, Polatlı’nın 29 kilometre kuzeybatısındaki Yassıhüyük’te bulunuyor. Gordion, Anadolu’yu kat eden ana yolların kavşağında bulunması, ırmak ve diğer kaynaklar sayesinde suyun bolluğu, çevresinin kuru tarım ve hayvancılığa uygun açık araziyle çevrili olması sayesinde tarih boyunca önemli bir yerleşim olmuş. M.Ö 1200 yıllarında Anadolu’da Frig denilen bir kavim göçü başlamış. Frigler, Gordion’a yerleşmiş ve Gordion’u başkent yapmış. Gordion’da bulunan tümülüsler, tarihi eserler ve antik kent kalıntıları UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunuyor.

Gordion Antik Kenti

Anadolu’nun Orta Çağ Dönemi Ahşap Hipostil Camiileri (Konya-Eşrefoğlu Camii, Kastamonu-Mahmut Bey Camii, Eskişehir-Sivrihisar Camii, Afyonkarahisar-Afyon Ulu Camii, Ankara-Arslanhane Camii) (2023) (Kültür)

Anadolu’daki ahşap destekli camilerin erken örneklerini Orta Çağ’dan günümüze yansıtan Afyon Ulu Camii (Afyonkarahisar), Arslanhane Camii (Ankara), Eşrefoğlu Camii (Konya), Mahmut Bey Camii (Kastamonu) ve Sivrihisar Camii (Eskişehir); farklı şehirlerde bulunmalarına rağmen sahip oldukları ortak özelliklerle Anadolu yaşantısına dair izleri taşıyor. Hipostil planlı anıtsal ahşap cami tipolojisinin, döneminin Anadolu’daki en önemli temsilcilerinden olan bu camiler, sahip oldukları ahşap oymacılığı sanatının örnekleriyle de öne çıkıyor. Bu tarihi camiler aynı zamanda Türkiye’nin Dünya Mirası listesindeki ilk seri kültürel varlıkları oldu.

Beyşehir Eşrefoğlu Camii

Türkiye’de UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesine giren değerler

Somut olmayan kültürel mirası daha gözle görülür kılmak, önemi konusunda bilinçlenmeyi sağlamak ve kültürel çeşitliliğe saygı içinde diyaloğu desteklemek amacıyla oluşturulan listede şu gruplar var:

  1. İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi
  2. Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi
  3. En İyi Uygulama Örnekleri Listesi

Ülkemizden listeye girenler de bunlar:

Meddahlık (2008)

Meddahlık, taklit ve canlandırmalarla dinleyiciyi eğlendirmek amacıyla öykü anlatma sanatı olarak tanımlanıyor. Bu sanatı icra edenlere Arapça öven, metheden anlamında meddah deniliyor. Meddah sanatını icra ederken bir sandalye üzerine oturuyor, değnek (pastav) ve mendil (makreme) gibi aksesuarlar kullanarak öyküsünde canlandırmalar ve taklitler yapıyor.

Osmanlı kahvehanesinde gösterisini yapan bir meddah Kaynak:Wikipedia (Kamu Malı, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=3817062)

Mevlevî Sema Töreni (2008)

Mevlevî Sema Töreni, Allah’a ulaşma yolunun derecelerini sembolize eden, içinde dini öğe ve temalar barındıran ve bu hâliyle ayrıntılı kural ve niteliklere sahip tasavvufî bir tören. Mevlevîliğe özel bu seremoni, Mevlâna Celaleddin-i Rumî zamanında belli bir kurala bağlı kalmaksızın yapılırken Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi zamanından başlayarak disiplinli bir şekilde icra edilmiş. Bu kurallar Pir Adil Çelebi zamanına kadar geliştirilmiş ve son şeklini alarak günümüze kadar gelmiş. Tören birbiriyle bütünlük içinde farklı tasavvufî anlamlar içeren naat, ney taksimi, peşrev, Devr-i Veledî ve 4 selâm bölümünden oluşuyor ve Mevlevî müziği ile icra ediliyor.

Mevlevî Sema Töreni

Mevlâna’nın ölüm günü olan 17 Aralık, Şeb-i Arus yani düğün gecesi olarak kutlanıyor. Sema gösterileriyle taçlandırılan törenler her yıl gösterileri izlemeye gelen binlerce kişiyle dolup taşıyor. Ne de olsa onun ölüm gününde ağlamak yakışık almaz, düğün gününde gama kedere yer yoktur.

Âşıklık Geleneği (2009)

Anadolu’nun kültürel belleğinin yanı sıra kültürel çeşitlilik ve zenginliğinin de önemli bir ifadesi olan âşıklık geleneği, yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş, şiiri, müziği ve hikâye anlatımını içeren çok yönlü bir sanat. Kendine özgü geleneği ve icrası olan âşıklık geleneğinin en önemli niteliği, döneminin yaşayış ve hayata bakış tarzını, etik ve estetik değerlerini yansıtarak geniş halk kitlelerine hitap edebilmesi. Bu geleneği icra edenler içinde Aşık Veysel ve Neşet Ertaş’ı sayabiliriz.

Bir âşık performansı Kaynak:Wikipedia (The original uploader was Saposcat at İngilizce Vikipedi. – Transferred from en.wikipedia to Commons., Kamu Malı, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=7755093)

Karagöz (2009)

Karagöz, deve veya manda derisinden yapılan ve tasvir adı verilen bir gölge oyunu türü. İnsan, hayvan veya eşya şekilleri çubuklara takılıp arkadan yansıtılan ışıkla beyaz perde üzerinde hareket ettiriliyor. Sanatçının performansına dayalı olan Karagöz, Karagöz ve Hacivat arasında geçen karşılıklı komik diyaloglar ve atışmalara dayanıyor. Güldürü özelliği kelime oyunları, danslar ve hareketlerle sağlanıyor.

Karagöz ve Hacivat

Nevruz (2009) (Azerbaycan, Hindistan, İran, Kırgızistan, Özbekistan ve Pakistan ile ortak dosya 2016 yılında Afganistan, Irak, Kazakistan, Tacikistan, Türkmenistan katılımı 2024 yılında Moğolistan katılımı ile genişletildi)

Orta Asya’dan Balkanlar’daki uluslara kadar çok geniş bir bölgede yerel renk ve inançlarla kutlanan Nevruz, her ulusun kendi kültür değerleriyle özdeşleştirip sembolleştirdiği, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı coşkuyla karşılandığı bir gün. Farsça nev ve ruz kelimelerinden gelen Nevruz, ülkemizde Nevruz-i Sultan, Sultan Nevruz, Navrız, Newroz, Noruz, Mart Dokuzu, Gün Dönümü, Yılsırtı, Yumurta Bayramı gibi adlarla anılıyor. Yeni gün anlamına gelen ve bahar bayramı olarak da bilinen Nevruz, pek çok toplum için bir yılbaşı niteliği taşıyor.

Azerbaycan’da Nevruz kutlamaları Kaynak:Wikipedia (Gulustan – Yükleyenin kendi çalışması, CC BY-SA 3.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=9803185)

Geleneksel Sohbet Toplantıları; Yaren, Barana, Sıra Geceleri ve diğer (2010)

Geleneksel sohbet toplantıları; sıra gezmeleri, sıra name, barana sohbetleri, yaran, sıra yarenler, kürsü başı sohbetleri, velime geceleri, cümbüş, delikanlı teşkilatı, gençler kurulu, gezek, keyf/ kef, muhabbet, oda teşkilatı, oturmah, sohbet, erfane olarak da adlandırılan farklı yörelerde farklı sayıda erkek gruplarının yılın özellikle kış aylarında ve belli kurallar çerçevesinde bir araya geldikleri sosyal dayanışma işlevli toplantıların genel adı.

Sıra gecesi

Zügürt Ağa, Eşkıya gibi birçok filmlerde yer verilen sıra gecesi sahnesi, sıra gecesine ilgi çekmeyi başardı. Sıra gecesi adı altında düzenlenen televizyon programlarının bir kısmında sıra gecesi içindeki sohbet, oyunlar ve müzik gibi bölümler yansıtılmaya çalışılmışsa da birçoğunda sıra gecesinin sadece müzik faslı bölümü yer aldı. Halbuki müzik sıra gecesinin sadece bir bölümü.

Alevi-Bektaşi Ritüeli Semah (2010)

Semah, Alevi-Bektaşi toplumunun ibadeti olan Cem’in belli bir aşamasında zakirlerin çaldığı bağlama eşliğinde kadın ve erkek (bacı ve kardeş) canların çalınan ezgilere uygun yaptıkları bir ritüel. Söylenen sözler ve müziğin ritmine uyarak yapılan mistik ve estetik hareketler ile Tanrı’ya ulaşma yolu. Semah dönmek, Cem törenleri (Ayn-i Cem) içinde yapılan 12 hizmetten birisi. Coğrafi bölgelere göre samah, semağ, zamah, zemah gibi farklı isimlerle anılıyor. Bölgelere göre semahların müzik ve ritim yapısı açısından farklı örnekleriyle karşılaşılıyor.

Semah

Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali (2010)

İki insanın birbiriyle hiçbir araç ve gereç kullanmadan eşit şartlarda belli bir alan, belli kurallar ve belli bir zaman içinde gerçekleştirdiği zihinsel ve fiziksel mücadele şeklinde tanımlanan güreş; insanlık tarihinin en eski sporlarından biri. Tarihin her döneminde ilgi gören ve geleneksel olarak uygulanan güreş, ülkemizde ata sporu olarak anılıyor. Osmanlı’da pek çok yerde yapılan güreşler Edirne’de kalıcı olmuş. 650 yıldır geleneksel olarak devam ediyor.

Kırkpınar yağlı güreş festivali Kaynak:Wikipedia (No machine-readable author provided. Math34 assumed (based on copyright claims). – No machine-readable source provided. Own work assumed (based on copyright claims)., Kamu Malı, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=1026553)

Geleneksel Tören Keşkeği (2011)

Kadın ve erkek gruplarının toplu olarak iş paylaşımı ve katılımıyla büyük kazanlarda ve açık ateşlerde buğday ve etin birlikte pişirilmesiyle yapılan tören yemeğine keşkek, bu yemeğin etrafında gerçekleşen ritüellere de Tören Keşkeği Geleneği adı veriliyor. Keşkek geleneği, toplumsal katılımın yüksek olduğu törenlerde ortak iş gücü ve paylaşıma dayalı olarak gerçekleştirilen dayanışmacı bir sosyal pratik. Keşkek pişirilmeden önce buğday ve etin uzun süre boyunca dövülmesi ve pişirilme sırasındaysa yemeğin ortak bir ritimle karıştırılması geleneğin sembolik yönlerini oluşturuyor.

Keşkek

Mesir Macunu Festivali (2012)

Yaklaşık 500 yıllık geçmişe sahip mesir macunu, dünyada eşine az rastlanan geleneklerden biri. Her yıl 21 Mart Nevruz günü başlayan temsili karma törenini takip eden hafta sonunda düzenlenen saçım töreniyle Mesir Festivali’nde final yapılıyor.

Mesir macunu

Şifalı bir yiyecek olduğu kabul edilen mesir macununun ortaya çıkışı tarihsel bir öyküye dayanıyor. 1522 yılında Yavuz Sultan Selim’in eşi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi olan Ayşe Hafsa Sultan hastalanmış. Dönemin ünlü hekimi Merkez Efendi, 41 çeşit baharatı karıştırarak elde ettiği ürünü Sultan’a yedirmiş. Mesir macunu ismiyle günümüze kadar ulaşan bu şifalı karışım, Hafsa Sultan’ı kısa sürede sağlığına kavuşturmuş. Yardımsever kişiliğiyle bilinen Hafsa Sultan, iyileşmesini sağlayan mesir macununun her yıl Nevruz haftasında halka dağıtılmasını istemiş. Bunun üzerine her yıl Nevruz günü 41 çeşit baharat karılarak hazırlanan ve küçük kâğıtlara sarılan mesir macunu, Manisa’daki Sultan Camisi’nin kubbe ve minarelerinden halka saçılmış. O günden bu güne her yıl aynı dönemde Sultan Camisi etrafında toplanan halka şenlikler yapılarak mesir macunu dağıtılıyor.

Türk Kahvesi ve Geleneği (2013)

İlk kahve ağacının Etiyopya’da bulunduğu ve dünyaya Etiyopya’da Mocha’dan yayıldığı söyleniyor. Kahvenin Osmanlı sarayına girişiyse I. Selim ya da Kanuni dönemine denk geliyor. Yemen Valisi Özdemir Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a kahverengi kahve çekirdekleri yollarmış. Hatta, kahve Yemen’den gelir, atasözü o günlerden günümüze ulaşıyor. Türk kahvesi kültürü ve geleneğiyse kahvenin İstanbul’da kahvehanelerde servis edilmeye başlandığı 16. yüzyıla uzanıyor.

Türk kahvesi

Türk kahvesinin Avrupa sahnesine çıkmasının ardındaysa bir savaş var. 1683 Viyana kuşatmasında Avusturyalılar, Osmanlı ordusunun geri çekilirken bıraktığı kahve çuvallarını deve yemi sanarak Tuna Nehri’ne dökmeye kalkmış. Türk kültürünü yakından tanıyan gezgin ve casus Franz Kolschitzky ise kilolarca kahveyi nehrin sularından kurtarmış. Ardından Viyana‘daki St. Stephan Katedrali’nin yanında Avrupa’nın ilk kafesi olduğu düşünülen The Blue Bottle Coffee’yi açmış.

Kahve ağaçlarının gelişmesi için en ideal şartlar, yeryüzünün Ekvatoral kuşak denilen ve kuzeyde 25 derece, güneyde 30 derece paralelleri arasında yer alan bölgesinde yer alıyor. Yüksek bölgelerde ve daha zengin topraklarda narin Arabica kahve, daha alt seviyelerde ve yüksek sıcaklıklarda dayanıklı Robusta türü kahve yetişiyor. Türk kahvesi daha yumuşak içimli ve aromatik olan Arabica çekirdeklerinin kavrulup pudra gibi öğütülmesiyle elde ediliyor. 500 yıldır süregelen bu lezzet hammaddesi bize ait olmasa da kendine özgü pişirme tekniği ile uluslararası tescilli ilk markamız oldu.

Ebru: Türk Kâğıt Süsleme Sanatı (2014)

Ebru, kitap süsleme sanatı ve kitap ciltlerinde yan kâğıdı (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kâğıt) olarak tarihsel süreçte geleneksel bir sanat hâline gelmiş. 13. yüzyılda ilk Ebru formları Orta Asya’da görülmüş. İran aracılığıyla Anadolu’ya yayılmış. Osmanlı döneminde Türk hat ustaları ve sanatçıları yeni formlar yaratmış ve tekniklerini geliştirmişler.

9 yaşındaki yeğenim Yasemin’imin ebru çalışması

İnce Ekmek Yapımı ve Paylaşımı Geleneği: Lavaş, Katrıma, Jupka, Yufka (2016) (Azerbaycan, İran, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye ile ortak dosya)

Lavaş, Katırma, Jupka ve Yufka, oklava ya da elle açılan yuvarlak veya oval biçimli ince ekmek türlerinden olup Azerbaycan, İran, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’de yaşayan halklarca sadece yemek amaçlı bir tüketim maddesi değil; aynı zamanda bu coğrafyada geçmişten günümüze aktarılan ortak bir yapma ve paylaşma kültürünü simgeliyor.

Ekmek yapımı – Fotoğraf Rıdvan Arvas

Geleneksel Çini Sanatı (2016)

Hamur hâline getirilmiş killi toprağın pişirilmesiyle yapılan, çeşitli renk ve motiflerle süslenmiş sırlı seramik ev eşyaları veya duvar panolarına çini deniyor. Çinicilik ise minai, lüster, perdah, sıraltı gibi kendine özgü yapım ve süsleme teknikleriyle 12. yüzyıldan beri yaşayan geleneksel Türk çini sanatının etrafında şekillenen zanaatkârlığı ifade ediyor.

Çini sanatı

Bahar Bayramı Hıdırellez (2017) (Kuzey Makedonya ile ortak dosya)

Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan Hıdırellez günü, Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanıyor. Bugün Hristiyanlarca baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul ediliyor. Ortodokslar bugünü Aya Yorgi, Katolikler St. Georges Günü olarak kutluyorlar.

Yeğenim Hıdırellez ateşinden atlayıp dilek dilerken

Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında Hıdırellez şeklini almış. Hıdırellez günü Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs, eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre ise 23 Nisan gününe denk geliyor. Ülkemizde Hıdırellez Bayramı 6 Mayıs tarihinde kutlanıyor.

Dede Korkut-Korkut Ata Mirası: Kültürü, Efsaneleri ve Müziği (2018) (Azerbaycan ve Kazakistan ile ortak dosya)

Dede Korkut (Korkut Ata), Oğuz Türkleri’nin eski destanlarında yüceltip kutsallaştırılmış, bozkır hayatının geleneklerini ve törelerini çok iyi bilen, kabile teşkilatını koruyan yarı-efsanevi bir bilge. Aynı zamanda da Türkler’in en eski destanı olan Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyeleri anlatan ozan. Dede Korkut kültürünü oluşturan destan, masal ve müzik içerisinde yer alan, dilden dile ve kuşaktan kuşağa aktarılan değerler, ülkemizin kültürel belleğinde canlılığını koruyor. Geçmişle bugün arasındaki kültürel bağın güçlenmesine, kültürel devamlılığın, aidiyet ve kimlik anlayışının geleceğe taşınmasına katkıda bulunuyor. Birikimi ve değerleri sınırları aşan Dede Korkut mirası, bu yönüyle Türkçe konuşan ülkelerde birleştirici bir unsur olarak son derece önemli.

Aşkabat’taki Dede Korkut (Korkut Ata) heykeli Kaynak:Wikipedia (John Pavelka from Austin, TX, USA – Gorkut Ata Statue at Independence Monument, CC BY 2.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=74698275)

Geleneksel Türk Okçuluğu (2019)

Türkler tarih sahnesine ok ve yay ile girmiş. Göktürklerde ok adanmışlığın, yay ise üstünlüğün sembolü.  Ok ve yay kutsal bir niteliğe sahip. Ok ve yay üzerine edilen yeminlerin özel bir önem taşıyor. Mesela Dede Korkut masallarında bir Türk’ün Alp sayılabilmesi için uçan kuşu okla avlayabilmesi şartı var.

Geleneksel Türk okçuluğu Kaynak:Wikipedia (A painter of the Ottoman Nakkaşhane – süleymanname, Kamu Malı, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=1459138)

Minyatür sanatı (2020) (Azerbaycan, İran ve Özbekistan ile ortak dosya)

Minyatür, kendine has boyama tekniği ve anlatım dili ile çok ince işlenmiş küçük boyutlu resimler ve bu türdeki resim sanatları için kullanılıyor. Yaygın olarak el yazması kitaplardaki metni görselleştiren, metinde yer alan bilgileri daha açık hâle getiren kitap resimleri minyatür olarak biliniyor. Minyatür sanatının en önemli özelliklerinden birisi, anlatılmak istenen konunun eksiksiz olarak aktarılması. Bu nedenle minyatür sanatında perspektif kullanılmıyor.

Minyatür kelimesinin Latince “kırmızı ile boyamak” anlamına gelen “miniare” kelimesinden türediği, daha sonra Fransızca’ya “miniature” olarak geçtiği düşünülüyor. Batı el yazmalarındaki kitap resimleri dışında 13-19. yüzyıllar arasında İslam dünyasında tasvir, tasvir-i humayun, şebih, suver, tarrahi, resm, resim, hurda(e) nakış, meclis, kalemişi gibi adlar altında gerçekleştirilen sanat üretimleri de Türkçe’de 19. yüzyılın sonundan itibaren minyatür adıyla anılmış.

Minyatür sanatı – Mirza Ali, Nizami Hamse’sine minyatür: “Hüsrev Barbed’i dinlerken”, 1539-1543, British Library, Londra Kaynak:Wikipedia (Mirza Ali – Not necessary, PD by age., Kamu Malı, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=8711643)

Geleneksel zekâ ve strateji oyunu Togyzqumalaq, Toguz Korgool, Mangala / Göçürme (2020) (Kazakistan ve Kırgızistan ile ortak dosya)

Türk strateji ve zeka oyunu Mangala (Göçürme), Türkler vasıtasıyla Avrupa’da yayılan bir oyun. Üzerinde farklı sayılarda çukurlar bulunan, genelde tahta bir tabla üzerinde, sayılı misket veya taşlarla oynanıyor. Satrancın batı ülkelerindeki rolünü Asya ve Afrika ülkelerinde satrançla birlikte mangala görüyor. Hatta satrancın atasının bu oyun olduğu ileri sürülüyor.

Mangala (Göçürme)

Hüsn-i Hat: Türkiye’de İslam Sanatında Geleneksel Güzel Yazı (2021)

Hat, Arapça “çizgi” demek. Hüsn-i hat, Arap harfleri çevresinde oluşturulan güzel yazı sanatına deniyor. Hat sanatı Arap harflerinin 6-10. yüzyıl arasında geçirdiği bir gelişme dönemiyle ortaya çıkmış.

Hüsn-i Hat

Çay Kültürü: Kimlik, Misafirperverlik ve Toplumsal Etkileşim Sembolü (2022) (Azerbaycan ile ortak dosya)

Türk çayı, Türk kültüründe köklü yere sahip. Geleneksel olarak semaverle demleniyor, hanedan ailesinin sembolü olarak görülen ince belli cam bardakla içiliyor. Kahvaltıda ve yemek sonrasında evde, misafirlikte, iş yerlerinde, kafe ve restoranlarda tüketiliyor.

UNESCO Türkiye

Çay Kültürü

Türkiye’de çay geleneksel bir aileye benzetiliyor. Hikâyeye göre alt demlik kaynana gibi; sürekli kaynıyor, hatta taşıyor. Üst demlik gelin gibi; alt demlik kaynadıkça harareti artıyor ama zamanla olgunlaşıyor ve demleniyor. Bardak koca gibi; her iki çaydanlıktan nasibini alıyor, biraz kaynanadan, biraz gelinden alıp dengeleniyor. Çocuklar çayın şekeri gibi; tat veriyorlar ama çok fazla şeker de çayın lezzetini bozuyor. Görümce çay kaşığı gibi; arada bir karıştırıp gidiyor. Kayınpeder çay tabağı gibi; çayın demine, suyuna karışmıyor, sadece dökülenleri toplayarak etrafa zarar vermesini engelliyor. Çay süzgeci ailenin sahip olduğu değerler gibi; aileyi dış müdahalelerden koruyor. Suyu ısıtan ateş ise hoşgörü gibi; o olmadan çay da olmuyor.

İpek Böcekçiliği ve Dokuma için İpeğin Geleneksel Üretimi (2022) (Afganistan, Azerbaycan, İran, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan ile ortak dosya)

İpek üretimi M.Ö 2700 yıllarında ipek böceği yetiştiriciliğiyle Çin’de başlamış. Bulunduğumuz coğrafyadaki ipek üretimininse 1.500 yıllık tarihi var. M.S 6. yüzyılda ipek böceği yumurtalarının Bizans’a kaçırılmasıyla beraber Akdeniz bölgesinde de ipek üretimi yaygınlık kazanmış.

İpek böceği kozaları

Bir çeşit kelebeğin yumurtalarından larva hâlinde çıkan tırtıllar, dut yapraklarıyla beslenerek 1.5 ayda 7-8 cm büyüklüğe ulaşır. Kozasını oluşturur, kendisi kozanın içinde kalır. 2-3 hafta sonra kelebek hâline gelerek kozayı parçalayıp dışarıya çıkar. Tohumlarını dut yaprağının üzerine bırakır ve yumurtladıktan 4 gün sonra ölür. Eğer ipek üretimi için ipek kozası elde edilmek isteniyorsa kelebek kozayı parçalamadan önce 80 °C suyun içine koymak gerekir. Haşlama, dövme, iplik çekme ve çile yapma işlevlerinin ardından ham ipek elde edilir.

Nasreddin Hoca/Molla Nesreddin/Molla Ependi/Apendi/Afendi Kozhanasyr Fıkra Anlatma Geleneği (2022) (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan ile ortak dosya)

Nasreddin Hoca, 1208 yılında Eskişehir ilinin Sivrihisar ilçesinin Hortu Köyü’nde doğmuş. Katiplik, kadılık, mahkemelerde bilir kişilik yapan Hoca’nın fıkralarında Anadolu insanı hep kendinden bir parça bulmuş, bu fıkralar yüzyıllardır anlatılmaya devam etmiş. Nasreddin Hoca denince insanlar hem güldürmeyi hem de kimsenin gönlü kırılmadan kalplerine bir şeyler yerleştirmeyi anlıyor.

Sivrihisar’da Nasreddin Hoca Heykeli

İftar ve İftar ile İlgili Sosyo-Kültürel Gelenekler (2023) (Azerbaycan, İran, Özbekistan ile ortak dosya)

İftar; tüm dini ve törensel ritüeller yerine getirildikten sonra, Ramazan ayı boyunca gün batımında yapılıyor. İftar ve İftar ile İlgili Sosyo-Kültürel Gelenekler; genellikle aile ve toplum bağlarını güçlendiren, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma ve sosyal alışverişi teşvik eden toplantılar veya yemeklerdir.

İslam ve iftar

Sedef Kakma Sanatı (2023) (Azerbaycan ile ortak dosya)

Sedef Kakma Sanatı; halk arasında sedefçilik ya da sedef işleme olarak da biliniyor. Sedef; midye, istiridye gibi deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan pırıltılı, beyaz, sert bir madde. Sedefin taş, tahta, mermer ve işlenmeye müsait bazı madenlere açılan oymalara yerleştirilmesi işine sedef kakma sanatı deniyor. Sedef kakma; sedefçilik, sedef işleme veya sedefkâri olarak adlandırılıyor. Sedef kakma yapan ustaya ise sedefkâr deniliyor.

UNESCO Türkiye Mirasları

Sedef Kakma Sanatı

Tezhip Sanatı (2023) (Azerbaycan, İran, Özbekistan ve Tacikistan ile ortak dosya)

Tezhip Sanatı, “Altınla Süslemek” anlamında kullanılıyor. Kitap ve levha gibi yazma eserler, 18 ve 22 ayar ezilmiş altınla ve muhtelif renklerle süsleniyor.

Mey/Balaban Zanaatkarlığı ve İcrası (2023)

Mey (Balaban), Türkiye’de yüzyıllardır çalınan bir müzik aleti. Gövde, kamış ve kıskaç olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Geleneksel sohbet toplantılarında, âşıklık buluşmalarında, nişan ve evlilik gibi törenlerde ve çeşitli bayram etkinliklerinde genellikle solo olarak icra ediliyor. Üretiminde farklı iklim koşullarında yetişen ağaçlar kullanılıyor, bu nedenle de mey üreten zanaatkarların iyi derecede bitki, ağaç ve iklim bilgisinin olması gerekiyor.

Geleneksel Gayda/Tulum Yapımcılığı ve İcrası (2024) (Kuzey Makedonya ile ortak dosya)

Gayda/Tulum; Türkiye’nin Doğu Karadeniz, Trakya bölgelerinde ve Kuzey Makedonya’da icra edilen geleneksel bir üflemeli çalgı. Melodi borusu, üfleme borusu ve gövdeden oluşuyor. Hasat ve göçebelik uygulamaları da dâhil olmak üzere birçok ritüelde icra ediliyor.

Doğu karadeniz'de gayda/tulum

Doğu Karadeniz’de gayda/tulum

Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi

UNESCO listesine acil koruma gerektiren somut olmayan kültürel miras listesinden giren değerlerimiz de var.

Islık Dili (2017)

Islık dili; parmak, dil, diş, dudak ve yanaklar yardımıyla oluşan ıs­lığın kelime değeri kazanmasıyla kurulan iletişim sisteminin adı. Günlük hayatın ihtiyaçlarının kar­şılanmasında işlevsel olan ıslık dili, böylece insan yaratıcılığının bir ör­neği olup ezgisel ve ritimsel niteliği ile de estetik bir boyut kazanıyor. Islık dili özellikle Giresun başta olmak üzere Karadeniz’in birçok yöresinde yaygınlık gösteriyor. Günümüzde Türkiye’nin Doğu Kara­deniz Bölgesinde 10.000’e yakın insa­nın ıslık dilini konuşabildiği ve/veya anlayabildiği tahmin ediliyor.

Geleneksel Ahlat Taş İşçiliği (2022)

Bitlis‘in Ahlat (Xelat) ilçesi, Neolitik Çağ’dan beri uygulanan taş işletmeciliği zanaatıyla ön plana çıkıyor. Geleneksel Ahlat taş işçiliğinde işlenmeye uygun taşlar çeşitli aletler yardımıyla elde şekillendiriliyor ve ibadethane, çeşme, köprü, mezar taşı gibi askeri ve sivil mimaride kullanılıyor. Bu işçilik nesiller boyunca aktarılıyor.

Ahlat Selçuklu Mezarları – Geleneksel Ahlat Taş İşçiliği

Geleneksel Zeytin Yetiştiriciliği (2023)

Geleneksel zeytin yetiştiriciliğinde zeytincilikle ilgili yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılan ağaç budama yöntemleri, zeytin toplama şekilleri ve zeytinyağı sıkma yöntemleri gibi bazı geleneksel bilgi, beceri, yöntemler ile zeytin toplama imeceleri, hayır gelenekleri, kutlamalar gibi onların etrafında şekillenen toplumsal uygulamalar koruma altına alındı.

UNESCO Türkiye Mirasları

Geleneksel zeytin yetiştiriciliği

Bu yazımda UNESCO listesine giren dünya miraslarımızdan, somut olmayan kültürel miraslarımızdan ve acil koruma gerektiren somut olmayan kültürel miraslarımızdan bahsettim.

Bu mirasların her geçen sene artması dileğiyle…