Hep deriz, 7 tepeli İstanbul diye… Peki İstanbul’un 7 tepesi neresidir? 7 tepeli İstanbul hakkında neler biliyoruz? O zaman gelin, öncelikle İstanbul’un ilk kuruluş dönemlerine kadar gidip tarihine bir göz atalım… İstanbul’da görülen insan izlerinin tam 8.500 yıllık tarihi var. Şehir kuruluşundan itibaren birçok devletin egemenliğine girmiş ve kültürel merkez olmuş. Ancak şüphesiz en önemli özelliği de Roma, Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluğu gibi üç imparatorluğa başkentlik yapmış olması. İstanbul’un Tarihi Alanları, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Bu yazımdaysa Tarihi Yarımada’da, Suriçi İstanbul sınırları içinde yer alan İstanbul’un 7 tepesi hakkında bilgiler vereceğim.
İstanbul ilk olarak M.Ö 7. yüzyılda, 7 tepe dediğimiz tepelerin 1.sinin üzerinde Megaralılar tarafından kurulmuş. Roma İmparatoru Lucius Septimius Severus, M.S 2. yüzyılda şehri ele geçirmiş. M.S 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun genişlemesi üzerine İmparator Büyük Konstantin burayı Roma’nın yerine yeni başkent olarak seçmiş. Böylelikle İstanbul, günümüzde Tarihi Yarımada olarak adlandırdığımız bölgede yeniden yapılanmış. Surları genişletilmiş. Hipodrom, tapınaklar, resmî binalar, saraylar, hanlar, hamamlar inşa edilmiş.
M.S 330 yılında İstanbul, büyük bir törenle Roma İmparatorluğu’nun başkenti olmuş. İsmi önce İkinci Roma veya Yeni Roma, daha sonra Byzantion, daha sonra Konstantinopolis olmuş.
Roma İmparatorluğu’nun M.S 5. yüzyılda çökmesi üzerinde İstanbul, Bizans olarak da anılan Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olmuş.
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul, 1453-1923 yılları arasındaki 470 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olmuş.
Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini koruyan İstanbul öyle kadim bir kent ki gezmekle, keşfetmekle bitmiyor. Ben de düzenli olarak İstanbul turlarına katılıyor, yaşadığım şehre turist olarak da hayranlığımı artırıyorum. İstanbul turlarında Cangezi çatısı altında bir “Keşifler Kulübü” olan Nehirle Akarken Keşifler Kulübü’yle keşiflerim de devam edecek. Siz de bize katılmak isterseniz, İlker Horozcu (0532 233 4073) ile iletişim kurabilirsiniz.
İstanbul’un 7 Tepesi
İçindekiler
İstanbul’un Tarihi Alanları, 4 bileşenle UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Bu bölgeler; Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı (Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi, Topkapı Sarayı), Süleymaniye Koruma Alanı (Süleymaniye Camisi ve çevresi), Zeyrek Koruma Alanı (Zeyrek Camisi ve çevresi) ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı’nı içeriyor. Suriçi İstanbul sınırları içinde yer alan İstanbul’un 7 tepesini gezerken, UNESCO listesindeki bu eserleri de görebiliyorsunuz.
İstanbul’un 7 tepesinin ortak özelliği, hepsinde bir külliye olması.
Şimdi gelin, bütün tepelere bir göz atalım.
1. Tepe – Sarayburnu Tepesi
Sarayburnu Tepesi, şehrin siluetinde en fazla söz sahibi olan tepe. Alman Çeşmesi, Arasta Çarşısı, Arkeoloji Müzeleri, Aya İrini Müzesi, Ayasofya, Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Caferağa Medresesi, Darphane-i Âmire, Hipodrom (At Meydanı), Milyon Taşı (0 Noktası) ve Divanyolu (Via Egnatia), Soğukçeşme Sokağı ve Ayasofya Köşkleri, III. Ahmet Çeşmesi, Sultan Ahmet Külliyesi, Topkapı Sarayı ve Harem, Türk İslam Eserleri Müzesi (İbrahim Paşa Sarayı), Yerebatan Sarnıcı bu tepede yer alıyor.
- Alman Çeşmesi – Sultan I. Ahmed Türbesi’nin karşısında yer alan Alman Çeşmesi, Prusya Kralı ve Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından 1898’de Türkiye’ye yaptığı ikinci ziyaretin anısına ithaf edilmiş. Sultana ve İstanbul’a hediye edilen Neo-Bizanten çeşme, yapıldığı tarihte Türk-Alman dostluğunun simgesi olmuş.
- Arasta Çarşısı – Osmanlı dönemine tarihlenen bir çarşı.
- Arkeoloji Müzeleri – Bahçesinin içinde Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi’ne ev sahipliği yapan Arkeoloji Müzeleri Kompleksi; oldukça zengin eserlere ev sahipliği yapıyor.
- Aya İrini (Tanrısal Barış ya da Kutsal Barış Kilisesi) – Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunda bulunan tarihî bir müze. İstanbul’un bilinen en eski Bizans kilisesi olan Aya İrini, camiye çevrilmeyen tek Bizans kilisesi olma özelliği taşıyor.
- Ayasofya – Kilise aynı yerde 3 kez inşa edilmiş. İlk kilise İmparator Konstantios tarafından 360 yılında yaptırılmış. 404 yılında çıkan halk ayaklanması sonucunda yakılıp yıkılmış. İkinci kilise İmparator II. Theodosios tarafından 415 yılında yaptırılmış. Nika isyanı denen halk ayaklanması sonucunda yıkılmış. Üçüncü kilise İmparator Justinianos tarafından 532-537 yılları arasında yaptırılmış. Kilise; Doğu Roma İmparatorluğu boyunca hükümdarların taç giydiği, başkentin ve dünyanın en büyük kilisesiymiş. Rum Ortodoks Patrikliği’nin de merkezi olmuş. Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle camiye çevrilmiş. Günümüzde cami ve müze olarak açık.
- Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi – Müzede çok akıcı ve etkileyici bir dille dijital olarak Ayasofya’nın tarihi anlatılıyor. İkinci katında da Ayasofya’da bulunan eserler sergileniyor.
- Büyük Saray Mozaikleri Müzesi – Müze binası, Büyük Saray’ın tabanı mozaiklerle kaplı peristil bölümünün kalıntıları üzerine inşa edilmiş.
- Caferağa Medresesi – 1559’da Babüs-Saade ağalarından Cafer Ağa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış.
- Darphane-i Âmire – Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezî darphanesi.
- Hipodrom (At Meydanı) – Bizans devrinde Hipodrom, Osmanlı dönemindeyse At Meydanı olarak bilinen Roma sirki; Sultanahmet Meydanı’nın içinde yer alıyor. Bugün kalıntıları bulunan görkemli Hipodrom ise Büyük Konstantin tarafından 4. yüzyılda yapılmış. İmparator Büyük Konstantin, Hipodrom’a muhteşem eserler getirtmiş. İstanbul’un nüfusu 400.000 iken 480 metre uzunluğunda, 117 metre genişliğindeki Hipodrom’un 100.000 kişilik kapasitesi varmış. Ancak Hipodrom’dan günümüze ulaşan çok az buluntu var. Arkeologlar bölge kazıldığında, orijinali yerin 6 metre altında yer alan Hipodrom’un tüm ihtişamıyla çıkarılacağına inanıyor. Günümüzdeki az sayıda buluntu arasında bir koltuk, duvar, tünel var. Sultanahmet Camii’nin avlusunda kimsenin dikkatini çekmeyen yekpare taştan yontma bir koltuk, Hipodrom’dan günümüze ulaşan tek oturma yeri. İstanbul Tapu ve Kadastro 2. Bölge Müdürlüğü binasının arka tarafında Hipodrom’un duvar kalıntıları görülüyor. Ayasofya Tarih ve Deneyim Müzesi’nin restorasyonu sırasında da yerin altında Hipodrom’un tünelleri bulundu. Bu alan ziyarete kapalı. Sadece müzeye girdiğinizde üzeri camla kaplı alanı görebiliyorsunuz.
- Milyon Taşı (0 Noktası) ve Divanyolu (Via Egnatia) – Divanyolu (Via Egnatia) M.Ö 2. yüzyılda Roma İmparatorluğu tarafından yapılan, günümüzdeki Arnavutluk’a kadar giden, yaklaşık 1.120 km uzunluğundaki yol. Milyon Taşı, Divan Yolu’nun başlangıç noktası olarak kabul edilmiş. Kentin sıfır noktası olarak da kabul edilen merkez, Ayasofya’nın önünde uzanan Augusteion (Zafer) Meydanı’nın batı ucunda yer alıyormuş.
- Soğukçeşme Sokağı ve Ayasofya Köşkleri – Ayasofya ve Topkapı Sarayı arasında yer alan Soğuk Çeşme Sokağı; üzerinde tarihî köşkler olan ve trafiğe kapalı bir sokak. İsmini bu sokakta bulunan, III. Selim dönemine ait mermer çeşmeden alıyor.
- III. Ahmet Çeşmesi – 1729 yılında III. Ahmet tarafından Perayton isimli bir Doğu Roma çeşmesinin yerine yaptırılmış.
- Sultan Ahmet Külliyesi – Sultan I. Ahmet, Sarayburnu Tepesi’ni büyük istimlak paraları ödeyerek almış. Buradaki Bizans Sarayı’nın kalıntıları üzerine bir külliye yaptırmış. Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’nın 1617 yılında yaptığı külliyede Sultan Ahmet Camii, Sıbyan mektebi, Darülhadis Medresesi gibi yapılar var. Sultanahmet Camii, kobalt mavisi çinilere çarpan ışığın yaydığı renk nedeniyle Blue Mosque (Mavi Camii) olarak da anılıyor.
- Topkapı Sarayı ve Harem – Yapımına Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethinden sonra 1478 yılında başlanmış. Saray 380 yıl boyunca Osmanlı sultanlarının ikametgâhı ve devletin idare merkezi olmuş.
- Türk İslam Eserleri Müzesi (İbrahim Paşa Sarayı) – İlk olarak 1914 yılında Evkaf-ı İslâmiye Müzesi (İslâm Vakıfları Müzesi) adıyla Süleymaniye Camii Külliyesi’nin imaret binasında ziyarete açıldı. 1983 yılında da Sultanahmet Meydanı’nın batısındaki İbrahim Paşa Sarayı’na taşındı. Müzede İslam dünyasının değişik ülkelerinden nadir sanat eserleri sergileniyor.
- Yerebatan Sarnıcı – Doğu Roma İmparatoru Justinianos tarafından 542 yılında Büyük Saray’a su sağlamak amacıyla yapılmış. 80 milyon m³ kapasiteli bu sarnıca 25 km uzaklıktaki Belgrad Ormanı’ndan bir dizi kemer ve tünel aracılığıyla su getirtilmiş.
2. Tepe – Çemberlitaş Tepesi
Çemberlitaş Tepesi’nde Çemberlitaş Sütunu, Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Kapalı Çarşı, Nur-u Osmaniye Camii, hanlar, hamamlar var.
- Çemberlitaş Sütunu (Yanık Sütun veya Konstantin Sütunu) – 330 yılında İmparator I. Konstantin onuruna yapılan anıtsal sütun. Tepesinde I. Konstantin’in Yenilmez Güneş Tanrısı olarak canlandırıldığı heykeli varmış. Heykel aynı zamanda Veba Anıtı olarak görülüyormuş. Bu heykel düşüp pek çok kişinin ölümüne sebep olmuş. Ardından da veba salgını başlamış. Halk, heykel düşüp kırıldığı için veba salgınının başladığına inanmış. Osmanlı döneminde sütunun etrafı çemberle çevrilmiş. Bu nedenle de ismi Çemberlitaş olarak söylenmeye başlamış. Kutsal hazinenin Çemberlitaş’ın altında olduğu rivayet ediliyor.
- Çorlulu Ali Paşa Medresesi – Sadrazam Çorlulu Ali Paşa tarafından 1707-1709 yılları arasında inşa ettirilmiş.
- Kapalı Çarşı – Beyazıt, Nuruosmaniye ve Mercan semtlerinin ortasında yer alan çarşı, dünyanın en büyük çarşılarından ve en eski kapalı çarşılarından biri. Buraya ilk olarak 1460 yılında Cevahir Bedesteni yapılmış. Daha sonra yeni bedestenler ve çarşılar eklenmiş. Kapalıçarşı’da 22 sokak, yaklaşık 4.000 dükkân var. Çarşı hep ahlaklı ticaret yapılan, adil rekabeti temsil eden bir yer olmuş. Burada hiç hırsızlık olayı yaşanmamış. Ta ki ilk ve tek hırsızlık, çarşının yapımından 131 yıl sonra, bir Ermeni ustanın yanında çalışan çırak tarafından yapılana kadar… Çırak çaldıklarını hasırın altına saklamış. Hasır altı etmek, deyimi buradan geliyor. Bu çırak ibret olması için çarşının kapısında infaz edilmiş.
- Nur-u Osmaniye Camii – 1748-1755 yıllarında yapılan cami, İstanbul’da inşa edilen ilk Barok özellikli cami. Bu caminin yapımından sonra batılılaşma dönemine girilmiş. Cami, “Osman’ın ışığı” veya “Osmanlı’nın ışığı” olarak anılıyor. Diğer Osmanlı camilerinin aksine Nur-u Osmaniye Camii’nde kurşun kullanılmamış.
- Hanlar, hamamlar – İstanbul’un hanları; tüccarların konakladığı, Osmanlı ticareti için önem taşıyan yerler olmuş.
3. Tepe – Süleymaniye (Beyazıt) Tepesi
Süleymaniye (Beyazıt) Tepesi, şehrin siluetinde en fazla söz sahibi olan ikinci tepe. Tepede Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Beyazıt Camii, Beyazıt Kulesi, Sahaflar Çarşısı, İstanbul Üniversitesi yapı topluluğu (Harbiye Nezâreti) var.
Süleymaniye Camii ve Külliyesi – Mimar Sinan’ın muhteşem eseri Süleymaniye Camii ve Külliyesi; mektep, medrese, aşevi, hastane, kervansaray gibi yapı topluluklarından oluşuyor ve İstanbul’daki en önemli Osmanlı eserleri arasında sayılıyor. Külliyede Kanuni’nin türbesi, büyük aşkı Hürrem Sultan’ın türbesi ve Mimar Sinan’ın türbesi de var. 1551-1557 yılları arasında temelinin sağlamlığı kontrol edildikten sonra inşa edilmiş. Mimar Sinan bu eserinin kalfalık eseri olduğunu söylemiş.
- Kalenderhane Camii – Doğu Roma döneminde şapel olarak yapılmış, sonra kiliseye çevrilmiş, sonra Osmanlı tarafından camiye çevrilmiş. Fatih Sultan Mehmet burayı ordunun en önde giden, gözü kara ve sıra dışı dervişleri olan Kalenderi dervişlerine tahsis etmiş. Kalenderi dervişleri burada sema ayinleri düzenlemiş.
- Beyazıt Camii – 1501-1506 yılları arasında Sultan Bayezid Veli tarafından yaptırılmış.
- Beyazıt Kulesi – Yangınları gözetlemek ve haber vermek amacıyla yapılan kule, yangınlar nedeniyle birkaç kez yandı. İlk olarak 1749 yılında ahşap olarak inşa edilmiş ve 1756’daki Cibali yangınında yanmış. 1826’da yeniden yapılmış ve yeniçeri ayaklanmasında tekrar yanmış. Sultan II. Mahmud zamanında, 1828 yılında tekrar yapılmış.
- Sahaflar Çarşısı – Eski ve yeni kitapların satıldığı tarihi çarşı.
- İstanbul Üniversitesi yapı topluluğu (Eski Harbiye Nezâreti) – 1908’de Harbiye Nezâreti binası olarak kullanılan yapı, günümüzde İstanbul Üniversitesi olarak kullanılılıyor.
4. Tepe – Fatih Tepesi
Fatih Tepesi’nde Fatih Camii ve Külliyesi var.
- Fatih Camii ve Külliyesi – Doğu Roma döneminde Fatih Tepesi’nde On İki Havari Kilisesi varmış. İstanbul’un fethinden sonra Sultan II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet), On İki Havari Kilisesi’nin bulunduğu yere 1463-1470 yılları arasında Fatih Camii ve Külliyesi’ni inşa ettirmiş. Ancak Fatih, yapılan camiyi beğenmeyince Mimarı Sinaüddin Yusuf bin Abdullah’ın (Atik Sinan) kollarını kestirmiş. Bunun üzerine Atik Sinan, Fatih’i kadıya şikâyet etmiş. Kadı, Fatih’i yargılamış ve haksız bularak onun da kollarının kesilmesine karar vermiş. Daha sonra bu ceza, para cezasına çevrilmiş ve Fatih, Atik Sinan’a yaşadığı süre boyunca diyetini ödemiş. Bu olay, Osmanlı döneminde adaletin ne kadar ileri olduğunu, sultanın bile adalet karşısında yargılandığını gösteriyor. Caminin arkasında Fatih’in türbesi var. Cami 1766 Büyük İstanbul depreminde ciddi hasar almış ve 1771’de III. Mustafa emriyle yenilenerek yeniden ibadete açılmış.
5. Tepe – Yavuz Selim Tepesi
Yavuz Selim Tepesi’nde Yavuz Sultan Selim Külliyesi ve külliyenin içinde Yavuz Sultan Selim’in ebedi istirahatgâhı var.
- Yavuz Sultan Selim Külliyesi – Yapımı Yavuz Sultan Selim döneminde başlamış. Ancak cami oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından tamamlanmış. Kesin olarak bilinmemekle birlikte mimarının Mimar Sinan olduğu sanılıyor. Kırım Hanı’nın kızı, I. Selim’in eşi, ilk valide sultan Ayşe Hafsa Sultan’ın türbesi de burada bulunuyor. Sultan Abdülmecit’in türbesi de burada bulunuyor. Çünkü Abdülmecit, Beni veli dedem Sultan Selim’in yanına gömün, diye buyurmuş.
- Sultan Sarnıç – Sultan Sarnıç restore edildi ve özel etkinliklerde kullanılıyor.
6. Tepe – Edirnekapı Tepesi
İstanbul’un 7 tepesi arasında en yüksek ve en dışardaki tepe olan Edirnekapı Tepesi’nde Mihrimah Sultan Camii, Tekfur Sarayı ve Kariye Camii var.
- Mihrimah Sultan Külliyesi – Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan için 1563-1566 yılları arasında Mimar Sinan tarafından yapılmış. Mimarı Sinan, buranın yerini bizzat kendi belirlemiş.
- Tekfur Sarayı (Porfiroğenitus Sarayı) – Tekfur Sarayı binasının ne zaman, kimin tarafından yaptırıldığı kesin olarak tespit edilemedi. Ancak Bizans imparatorlarının 12. yüzyıldan itibaren sürekli kullandıkları Blaherne Sarayı kompleksinin bir parçası olduğu biliniyor. Tekfur Sarayı, Blaherne Sarayı kompleksinden günümüze kalan tek saray yapısı olarak oldukça önemli bir tarihi değere sahip. Yapı Osmanlı döneminde bir süre cam ve çini atölyesi olarak kullanılmış. Günümüzde müze olarak hizmet veriyor.
- Kariye Camii (eski adıyla Azize Kurtarıcı Hora Kilisesi) – Orta Çağ Rum Ortodoks kilisesi olarak yapılmış. 1511 yılında II. Bayezid’in sadrazamı Atik Ali Paşa tarafından camiye dönüştürülmüş.
7. Tepe – Kocamustafapaşa Tepesi
Kocamustafapaşa Tepesi, İstanbul’un Trakya tarafına doğru olan tek tepe. Tepede Cerrahpaşa Camii ve Haseki Hürrem Sultan Külliyesi var.
- Haseki Hürrem Sultan Külliyesi – 1538-1539 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman, eşi Hürrem Sultan için Mimar Sinan’a yaptırmış. Mimar Sinan’ın mimarbaşı sıfatıyla gerçekleştirdiği ilk eseri olma özelliği taşıyor. Külliyede sadece Hürrem Sultan Hamamı ziyarete açık. Rivayete göre Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan, tek memeli doğmuş. Hürrem Sultan da kızını gözlerden uzak bir hamama getirmek için burayı yaptırmış. Hamamın bulunduğu yer, o dönemde şehir dışında kalan Cerrahpaşa Bostanı’ymış. Saltanat arabalarıyla geceleri bu hamama gelip Mihrimah Sultan’ın yıkanmasını sağlarlarmış. Bir rivayete göre de Hürrem Sultan astım hastası olduğu için şehir dışında rüzgârı bol olan bu bölgeyi külliye yaptırmak için seçmiş.
- Cerrahpaşa Camii – Sadrazam Cerrah Mehmed Paşa bu camiyi 1593 yılında Mimar Sinan’ın kalfalarından Davud Ağa’ya yaptırmış.
İstanbul; tarihiyle, kültürüyle eşi benzeri olmayan bir şehir. İstanbul’un 7 Tepesi de kuşkusuz şehrin zenginliklerini hissetmek için gelinecek en özel yerlerden biri.
Keşfetmeniz dileğiyle…
Siz de fikrinizi belirtin