Sultanahmet Meydanı, İstanbul’un tarihi yarımadası içindeki en önemli meydanlardan birisi. Bu yazımda buradaki Osmanlı döneminden öncesine, yani Bizans dönemine değineceğim. En çok da Hipodrom’dan bahsedeceğim. Eğer Yeni Roma’da artık başkent Konstantinopolis olacaksa bu şehrin en göz alıcısı eseri de Hipodrom olmalıydı, diyeceğim.
Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini koruyan, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı gibi büyük imparatorluklara başkentlik yapan İstanbul, 1985 yılından beri 4 bölge olarak UNESCO Dünya Miras listesinde yer alıyor. Bu bölgeler Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı; Süleymaniye Camisi ve çevresini içine alan Süleymaniye Koruma Alanı; Zeyrek Camisi ve çevresini içine alan Zeyrek Koruma Alanı ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı’nı içeriyor.
Hipodrom bölgesi gezilecek yerler
Güzel bir pazar gününde DataTur (https://www.dataturizm.com.tr/ Işık Selik 📞 (532) 277-2487) organizasyonunda bir tura katıldım. Bu turda Sultanahmet bölgesindeki Bizans eserlerini gördük.
Sultanahmet bölgesindeki Hipodrom dışındaki diğer eserlerden ise Sultanahmet Tarihi Yarımada yazımda bahsedeceğim.
Million Taşı
Million Taşı’nın önemi oldukça büyük. Bu taş Doğu Roma İmparatorluğu’nda Konstantinopolis şehrine ulaşan tüm antik Roma yollarının başlangıç noktası ve dünya üzerindeki diğer şehirlere olan uzaklığın hesaplanmasında kullanılan sıfır noktasıymış.
Antik İstanbul Hipodromu
Hipodrom, tarihte ilk olarak Antik Yunan ve Roma medeniyetlerinde kullanılmış. Atlı sporlar bu stadyumlarda yapılıyormuş. İstanbul’daki hipodrom ise özellikle 1870’lerde Rumeli demiryolunun yapımı nedeniyle geri dönülemez bir yıkım ve tahribata maruz kalmış. Bu nedenle bu eşsiz kültürel mirasın az bir kısmı günümüze ulaşabilmiş.
M.S 2. yüzyılda İmparator Septimus Severus, Byzantion’u Megaralılar’dan almış. Ancak savaş sırasında kent yerle bir olmuş. Bu nedenle hem şehrin onarılması hem de Byzantium halkının mutlu edilmesi gerekiyormuş. Nova Roma (Yeni Roma)’yı inşa etmek isteyen İmparator Circus Maximus, Hippodrome benzeri bir arena inşa ettirmiş. Eğer Yeni Roma’da artık başkent Konstantinopolis olacaksa bu şehrin en göz alıcısı eseri de Hipodrom olmalıymış.
Bizans devrinde Hipodrom, Osmanlı döneminde ise At Meydanı olarak bilinen Roma sirki, Sultanahmet Meydanı’nın içinde yer alıyor. Bugün kalıntıları bulunan görkemli Hipodrom ise Büyük Konstantin tarafından 4. yüzyılda yapılmış. Hipodrom’a İmparator Büyük Konstantin tarafından muhteşem eserler getirtilmiş. İstanbul’un nüfusu 400.000 iken 480 metre uzunluğunda, 117 metre genişliğindeki Hipodrom’un 100.000 kişilik kapasitesi varmış.
Bu arada Byzantium 1200 adlı bir projeden kısaca bahsedeyim: İstanbul’daki Bizans anıtlarını bilgisayar çizimleriyle canlandıran proje, Hipodrom’un da (sadece bilgisayar ortamında bile olsa) yeniden doğmasını sağlıyor.
Dikilitaş (Obelisk)
Theodosius Dikilitaş (Obelisk) eski Hipodrom alanının tam ortasında yer alıyor. Dikilitaş’ın ilk olarak Mısır hükümdarlarından III. Tutmosis adına M.Ö 1450 yıllarında bir benzeri ile birlikte Karnak’taki Amon-Ra Mabedi önüne yerleştirildiği biliniyor. Mısır’dan Konstantinopolis’e getirilen dikilitaşın bugüne kalan kısmı ise aslının ancak üçte ikisi.
Burmalı Sütun (Yılanlı Sütun)
Burmalı Sütun (Yılanlı Sütun) ise Delfi’deki Apollon Tapınağı’ndan getirtilmiş. Orijinali 8 metreyi bulan sütunun biz bugün 5,5 metrelik kısmını görüyoruz.
Örme Dikilitaş (Örme Obelisk)
Örme Dikilitaş (Örme Obelisk) ise Hipodrom alanında günümüze kadar gelebilen 3 eski anıttan birisi. Sütun değişik ölçülerde yontulmuş taşlardan örülerek meydana getirilmiş.
Nakkaş
Şimdi bahsetmem gereken, takdire şayan bir yer var: Nakkaş. Aslında bir halı dükkânı olan Nakkaş, bodrumundaki kazılarda Yerebatan Sarnıcı’nın minyatürü olan bir Bizans sarnıcı keşfetmiş. Sarnıcı ve bulduğu tüm Bizans eserlerini tamamen kendi gayretiyle koruma altına alan Nakkaş, bu alanı bir müze hâline getirmiş. Ücretsiz gezilen Nakkaş’ta hem sanat eserlerini yakından görüyor hem de Hipodrom’un eski günlerinin nostaljisini yaşıyorsunuz. Tarihi korumak için bu kadar gayret gösteren Nakkaş’ı alkışlıyorum.
İstanbul’un eşsiz tarihi zenginliği keşfetmekle bitmez. Hele Bizans döneminden günümüze kalan o kadar az sayıda eser var ki başta Hipodrom olmak üzere onları korumak ve tanıtmak bizlere de düşer…
İyi akşamlar,
yazınızı ilk kez okudum, çok beğendim.
Gezmeye ve yazmaya devam edin lütfen.
Çok teşekkür ederim, çok naziksiniz. Gezmeye ve aralıksız yazmaya devam ediyorum, edeceğim.
Çok sevgiler