Sultanahmet Meydanı İstanbul’un tarihi yarımadası içindeki en önemli meydanlardan birisi. Bu yazımda buradaki Osmanlı eserlerinden çok öncesine, Bizans dönemine değineceğim. En çok da Hipodrom‘dan bahsedeceğim. Eğer Yeni Roma‘da artık başkent Konstantinopolis olacaksa, bu şehrin en göz alıcısı eseri de Hipodrom olmalıydı diyeceğim.
Güzel bir Pazar gününde DataTur (https://www.dataturizm.com.tr/ 📞 (212) 234-8710)’un organize ettiği Sultanahmet’te müzikli bir pazar günü turunda İstanbul’un Sultanahmet bölgesinde hiç bilmediğim tarihi detayları öğrenip hiç fark etmediğim yerleri görmek üzere keşifteyim. Bu yerlerin başında da Hipodrom var.
Gezimiz sabahın erken saatlerinde Sultanahmet Meydanı’nda başladı. Meydanda yükselen iki dev, Ayasofya ve Sultanahmet Camii ise Topkapı Sarayı ve Yerebatan Sarnıcı gibi eserlerle birlikte daha sonraki bir Sultanahmet yazımın konusu olacak.
Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca önemini koruyan, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı gibi büyük imparatorluklara başkentlik yapan İstanbul 1985 yılından beri 4 bölge olarak UNESCO Dünya Miras listesinde yer alıyor. Bu bölgeler Hipodrom, Ayasofya, Aya İrini, Küçük Ayasofya Camisi ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı; Süleymaniye Camisi ve çevresini içine alan Süleymaniye Koruma Alanı; Zeyrek Camisi ve çevresini içine alan Zeyrek Koruma Alanı ve İstanbul Kara Surları Koruma Alanı’nı içeriyor.
Sultanahmet gezilecek yerler
Şimdi Sultanahmet bölgesinin önemli yerlerinden bazılarını listeleyeceğim:
Alman Çeşmesi
Sultan I. Ahmed Türbesi’nin karşısında yer alan Alman Çeşmesi bu Pazar gezisinin ilk durağı. Çeşme Prusya Kralı ve Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından 1898’de Türkiye’ye yaptığı ikinci ziyaretin anısına ithaf edilmiş. Sultana ve İstanbul’a hediye edilen Neo-Bizanten çeşme yapıldığı tarihte Türk-Alman dostluğunun simgesi olmuş.
Million Taşı
Buradan gittiğimiz Million Taşı‘nınsa önemi oldukça büyük. Bu taş Doğu Roma İmparatorluğu’nda Konstantinopolis şehrine ulaşan tüm antik Roma yollarının başlangıç noktası ve dünya üzerindeki diğer şehirlere olan uzaklığın hesaplanmasında kullanılan sıfır noktasıymış.
Hipodrom
Buradan sonra gezinin odak noktası olan Hipodrom bölgesine geldik. Özellikle 1870’lerde Rumeli demiryolunun yapımı nedeniyle geri dönülmez yıkım ve tahribata maruz kalan bu eşsiz kültürel mirasın günümüze az bir kısmı kalabilmiş.
MS 2. yüzyılda İmparator Septimus Severus Byzantion’u Megaralılar’dan almış. Ancak savaş sırasında kent yerle bir olmuş. Bu nedenle hem şehrin onarılması, hem de Byzantium halkının mutlu edilmesi gerekiyormuş. Nova Roma (Yeni Roma)’yı inşa etmek isteyen imparator İtalya Roma’da bulunan Circus Maximus Hippodrome benzeri bir arena inşa ettirmiş. Eğer Yeni Roma‘da artık başkent Konstantinopolis olacaksa, bu şehrin en göz alıcısı eseri de Hipodrom olmalıymış.
Bizans devrinde Hipodrom Osmanlı döneminde At Meydanı olarak bilinen Roma sirki meydanın içinde yer alıyor. Bugün kalıntıları bulunan görkemli Hipodrom ise Büyük Konstantin tarafından 4. yüzyılda yapılmış. Hipodrom’a İmparator Büyük Konstantin tarafından muhteşem eserler getirtilmiş. İstanbul’un nüfusu 400.000 iken 480 metre uzunluğunda, 117 metre genişliğindeki Hipodrom’un 100.000 kişilik kapasitesi varmış.
Bu arada Byzantium 1200 adlı bir projeden kısaca bahsedeyim: İstanbul’daki Bizans anıtlarını bilgisayar çizimleriyle canlandıran proje Hipodrom’un da (sadece bilgisayar ortamında bile olsa) yeniden doğmasını sağlıyor.
Dikilitaş (Obelisk)
Theodosius Dikilitaş (Obelisk) eski Hipodrom’un tam ortasında yer alıyor. Dikilitaş’ın ilk olarak Mısır hükümdarlarından III. Tutmosis adına MÖ 1450 yıllarında bir benzeri ile birlikte Karnak’taki Amon-Ra Mabedi önüne yerleştirildiği biliniyor. Mısır‘dan Konstantinopolis’e getirilen dikilitaşın bugüne kalan kısmı ise aslının ancak üçte ikisi.
Burmalı Sütun (Yılanlı Sütun)
Burmalı Sütun (Yılanlı Sütun) ise Delfi’deki Apollon Tapınağı’ndan getirtilmiş. Orijinali 8 metreyi bulan sütunun biz bugün 5,5 metrelik kısmını görüyoruz.
Örme Dikilitaş (Örme Obelisk)
Örme Dikilitaş (Örme Obelisk) ise Hipodrom’da günümüze kadar gelebilen 3 eski anıttan biri. Sütun değişik ölçülerde yontulmuş taşlardan örülerek meydana getirilmiş.
Nakkaş
Şimdi bahsetmem gereken, takdire şayan bir yer var: Nakkaş. Aslında bir halı dükkanı olan Nakkaş bodrumundaki kazılarda Yerebatan Sarnıcı’nın minyatürü olan bir Bizans sarnıcı keşfetmiş. Sarnıcı ve bulduğu tüm Bizans eserlerini tamamen kendi gayretiyle koruma altına alan Nakkaş bu alanı bir müze haline getirmiş. Ücretsiz gezilen Nakkaş’ta hem sanat eserlerini yakından görüyor, hem de Hipodrom’un eski günlerinin nostaljisini yaşıyorsunuz. Tarihi korumak için bu kadar gayret gösteren Nakkaş’ı alkışlıyorum.
Haseki Hürrem Hamamı
Hipodrom’dan sonra tekrar Sultanahmet Meydanı’na dönünce görülecek daha çok tarihi eser var. Bunlardan birisi Haseki Hürrem Hamamı. 1556-1557 yıllarında Hürrem Sultan tarafından inşa ettirilen binanın tasarımcısı ise Mimar Sinan.
III. Ahmet Çeşmesi
Topkapı Sarayı’na girerken görülen çeşme ise III. Ahmet Çeşmesi. Bir Bizans çeşmesinin yerine III. Ahmet tarafından yaptırılan çeşmenin yapım tarihi 1729.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Topkapı Sarayı’ndan Osman Hamdi Bey yokuşunu takip ettiğinizde 3 binadan oluşan İstanbul Arkeoloji Müzeleri‘ne ulaşacaksınız. Bahçesinin içinde Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi‘ne ev sahipliği yapan kompleks, müzenin içindeki eserlerin zenginliğiyle önemli bir yere sahip. Müzenin bir diğer önemiyse gezimize adını veren klasik müzik konserine ev sahipliği yapıyor olması.
Evet, müzede tarihi eserlerin içinde bir klasik müzik konseri var. İnsanı alıp götüren bu eşsiz dinleti,konser salonundan oldukça farklı bir ortamda ya ayakta dinleyerek, ya da müze merdivenlerine oturularak ve tarihle bütünleşerek dinleniyor.
Müzeye gelmeden önce mutlaka konser gününü ve saatini kontrol edin ki bu eşsiz dinletiyi kaçırmayın.
Gotlar Sütunu
Gotlar Sütunu‘nu görmeden bu bölgeden ayrılmamanızı öneririm. Topkapı Sarayı’nın dış bahçesinde, Gülhane Parkı Sarayburnu girişinde (yani Muhteşem Yüzyıl dizisinde izlediğiniz Hasbahçe’de) bulunan ve Roma devrinden günümüze dek hiçbir değişikliğe uğramayan eser, en eski abide olma özelliğini taşıyor. Sütunun Konstantin’in Got kabilelere karşı kazandığı galibiyeti anmak için yapıldığı sanılıyor.
Bir de tabii ki Sarayburnu’na nazır muhteşem manzarayı kaçırmamalısınız.
İstanbul‘un eşsiz tarihi zenginliği keşfetmekle bitmez. Hele Bizans döneminden günümüze kalan o kadar az sayıda eser var ki olanları korumak ve tanıtmak bizlere de düşer…