Hindistan‘da Rajasthan eyaletinin merkezi olan ve Zafer Kenti anlamına gelen Jaipur (Caypur), pembe renkli taşlardan yapılmış olması nedeniyle Pink City yani Pembe Şehir olarak da biliniyor.

Jaipur’un kısa tarihçesi
Görkemli bir mimari yapıya sahip olan kentin ismi, kurucusu Mihrace II. Jai Singh’ten geliyor. 1699 – 1744 yılları arasında yaşayan mihrace, devlet işlerinin yanında astronomi ile de ilgilenmiş ve bu alanda eserler yaratmış.
Şehrin rengiyle anılma hikâyesi de bir enteresan. Mihrace Ram Sing, şehri ziyarete gelen Galler Prensi Edward’ı karşılamak için misafirperverliğinin bir simgesi olarak bütün binaları pembeye boyatmış. Sonra da yapılacak tüm binalar pembe olacak diye yasa çıkarmış. O günlerden bugüne de pembe bir şehir kalmış.
Buraya Fatehpur Sikri‘den geldik. Şehre girer girmez bizi alışveriş merkezleri, beyaz eşya mağazaları, modern giyim mağazaları, spor salonları karşıladı. Hindistan’ın diğer şehirleriyle karşılaştırıldığında burası zengin olmalı. Bizse bunları gördüğümüz için şaşkınlık içindeyiz. Gezimiz tüm enteresanlığıyla devam ediyor 🙂 .
Otelimiz şimdiye kadar kaldıklarımız içinde en modern görüneni, ama temizlik açısından da en kötü durumda olanı. Getirdiğimiz çarşaf ve havlular burada işe yaradı. İyi ki kampa gider gibi hazırlıklı gelmişiz 🙂 .
Jaipur gezilecek yerler
Hawa Mahal
İsmi Rüzgârlar Sarayı veya Esintili Saray anlamına gelen saray, kentin en belirgin turistik yapısı. 1799’de Mihrace Pratap Sing tarafından, kumtaşından yaptırılmış. Yapının cephesi 953 küçük pencere, balkon ve ince paravan işiyle süslü. Saray hareminin kadınları, festival etkinliklerini ve şehrin ana caddesini buradan seyredermiş. Görkemli ön yüzünün arkasında ise pek fazla birşey yok. Yapının ön yüzü 5 katlı gözüküyor, ama arkada sadece 2 kat var.

Amber Kalesi
Burası şehrin eski idare merkezi. Jaipur’dan 11 km uzaklıkta bir tepenin yamacına kurulmuş olan bu kale, Rajput mimarisinin en önemli örneklerinden birisi. Kale, adeta Çin Seddi görünümünde.

Kaleye fillerle, yürüyerek, ya da farklı bir yoldan gitmeyi tercih ederseniz 4×4’lerle çıkılıyor. Bu arada hayvanseverler fil sırtına binmeye çok tepki veriyor. Ancak şunu belirtmek isterim ki burada fillere gerçekten iyi şartlarda bakıyorlar ve belli bir saatten fazla çalıştırmıyorlar. Bu yazımda file niye biniliyor? tartışmasına girmiyorum. Sadece her coğrafyanın farklı bir kültürü olduğunu ve bize de o kültüre saygı duymak düştüğünü söylemeden geçemeyeceğim. Bence burada en önemli konu, zevk için hayvanlara eziyet etmenin ASLA kabul edilemez olması!

Saray ilk olarak Raja Man Singh tarafından kurulmuş. İlaveler Sawai Jai Singh tarafından yaptırılmış. Sarayın içinde Divan-ı Avam, Divan- ı Has ve kafesli pencereleri ile saray kadınlarının saray içindeki önemli olayları seyredebildikleri Sukh Niwas ve Jai Mandir (Zafer Tapınağı) ve ışıldayan aynaları ile ünlü Şiş Mahal’i görebilirsiniz.
Kaleye girer girmez Hindu tapınağında bir ayine denk geldik. Hindu rahibi bizi kutsadı ve alnımıza şans noktası koydu. Artık hepimiz nirvanaya ermiştik 🙂 .
City Palace
(Şehir Sarayı)
Rajhastan ve Babür mimarisi karışımı saray, tam eski şehrin ortasında bulunuyor. Buranın dış duvarları Mihrace Jai Singh tarafından yapılmış, diğer bölümleri çok sonraları tamamlanmış.
Sarayın 2 girişi var. Virendra Pol ana giriş, diğeri de Udai Pol. Eğer ana girişten girerseniz, sizi İslam, Rajhastan ve Avrupa mimarisi karışımı Mubarak Mahal karşılıyor.
Pitam Niwas Chowk Avlusu’nun kapıları ilkbahar, yaz, sonbahar, kış temalarıyla 4 mevsimi temsil ediyor. Özellikle sonbahar kapısındaki tavuskuşu motifi çok ünlü.
Ana avludan sonra 7 katlı Chandra Mahal geliyor. Son Mihrace hâlâ burada yaşamını sürdürüyor.
Jantar Mantar Gözlem Evi
Jai Singh’in 1728’de yapımına başladığı Gözlem Evi, City Palace’ın karşısında yer alıyor. Jai Singh’in yaptırdığı 5 gözlem evinden en büyüğü ve en iyi korunmuş olanı, bu gözlem evi. Jai Singh, bu gözlem evini yaptırmadan önce çeşitli uzmanları yabancı ülkelere göndererek oralardaki çalışmaları öğrenmelerini istemiş.

Old Pink City
Eski Şehir, 7 kapı ile dışarıya açılan kale gibi surlarla çevrili. Bu kapılardan en çok bilinenleri ise Chandpol Gate, Sanganeri Gate ve Ajmeri Gate. Bölge tam bir alışveriş cenneti. Eliniz boş dönmeyeceksinizdir.
Burada yürümek son derece güvenli. İnsanlar ne kadar fakir olsa da asla saldırgan değiller. Sadece dilencileri görmezden gelmek, sokak satıcıları ile göz teması kurmamak ve cevap vermemek lazım. Yoksa alışveriş yaparken paraya saldırganlık, para üstü vermemek gibi tavırları hiç yok. Pazarlık kesinlikle yapmak gerekiyor. Herşeyi söylenen fiyatın 1/3’üne almak mümkün. Bizse bunu maalesef biraz geç keşfettik 🙂 . Turla geziliyorsa tur rehberlerinin götürdüğü yerler bu açık marketlerden çok daha pahalı, yani halkın arasına karışmakta her zaman fayda var 🙂 .
İlgimizi çeken birşey burada oldukça popüler olmamız. Herkes bizimle fotoğraf çektirmek için can atıyor 🙂 .
Jal Mahal
Yapı, bir baraj gölü olan Man Sagar’ın içinden yükseliyor. Enteresan olan şu ki, bina 1799’da yapıldığında burada bir baraj gölü yokmuş. Dönemin imparatorları burayı av köşkü olarak kullanıyormuş. Yağan yağmurlarla su seviyesi yükselince 18. yüzyılda buraya bir baraj inşa etmişler. Binanın dışarıdan görünmese de suların altına gömülü olan 4 katı daha var.

Galtaji (Maymun Tapınağı – Monkey Temple)
Bu tapınak adı gibi yüzlerce maymunun evi. Bir çok Hindu hacı, buraya ibadete geliyor.
Akşam Jaisalmer’e gitmek üzere tren garına gittiğimizde gerçek Hindistan’la karşılaşıp bir kültür şoku ve sarsıntı yaşadım. Gar toplama kampı gibiydi, herkes yerlerde yatıyordu. Altına battaniye seren bir köşeye kıvrılmıştı, bir karış uzağınaysa başka biri kıvrılıvermişti. Etrafta yüzlerce insan vardı. Yatar pozisyonda olmayanların da kısa süre içinde en azından çömeldiği görülüyordu. Çünkü onlar için toprağa yakın olmak ve toprakla bütünleşmek son derece doğaldı.

Raylardaki farelerin büyüklüğünden ve sayısından hiç bahsetmeyeyim. Kolum kadar kocaman olan farelerin bir kısmı ise yukarıda, uyuyan insanların arasında özgürce geziniyordu.
İyi ki 1. sınıf bilet aldık derken biletlerimiz geldi mi 2. sınıf! 2 katlı ranzaların önünde sadece bir perde olan ve herkesin koğuş gibi aynı yerde uyuduğu 2. sınıf kompartmanda bizim kalmamız mümkün değildi. Yatağın genişliği benim sırt üstü yattığımda zor sığacağım genişlikteydi. Arabamız da çoktan yola çıkmıştı. Turumuz, 15 saat araba yolculuğu yapmayalım diye bize tren bileti ayarlayarak sözde iyilik yapmıştı. Bu koşullarda başka şansımız da kalmamıştı. Bize de hint fakirleri gibi köşemize kıvrılmak düştü.
Akşam kendime çok söylendim, o ne öyle, egomu terbiye edeceğim, içime döneceğim deyip Hindistan’lara gelip bu sefilliği yaşıyorsun, diye. Kâh uyudum, kâh uyanıp üzerimde gezinen fare var mı diye bakındım. Pasaportuma, fotoğraf makineme ve ipadime sarılıp hayatımın unutulmayacak gecelerinden birini yaşadım. Egom kesin bayağı törpülendi, ama ben artık evime dönüp kendimi dezenfekte etmek istiyordum.