Göçebe asıllı Nebatiler’in, Romalılar’ın, Bizanslılar’ın, Müslümanlar’ın ve Haçlılar’ın miraslarıyla dolu olan Petra; Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasındaki topraklar üzerinde yer alıyor. Dünyanın yeni 7 harikasından biri olan Petra, şüphesiz ki Ürdün’ün adını dünya gezi listelerinde baş sıralara çıkarıyor. Petra, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunuyor.
Nebati şehri Petra, ulaşılması neredeyse imkânsız olan bir noktada, Wadi Musa Kanyonu’nun duvarlarının oyulmasıyla inşa edilmiş. Kervanları soyan korsan kabileler olan Nebatiler burayı kurup bir lojistik merkez ve başkent olarak kullanmışlar. Kuzey Arabistan’ın Semitik kabileleri tarafından M.Ö 800 yıllarında kullanılmaya başlanan kent, en parlak dönemini Romalılar’ın yerleştiği 2. yüzyılda yaşamış.
7. yüzyılda Müslüman döneminin başlamasıyla birlikte kent, gözden uzak ve kendi hâlinde bir yaşam sürmeye başlamış. Olumlu anlamda kademeli olarak yerleşim ve gelişim olmasına rağmen sevkiyatların kervanlarla yapılmasıyla birlikte şehrin önemi giderek azalmaya başlamış. 1812 yılında İsviçreli İbrahim bin Abdullah (asıl adı Johann Ludwig) tarafından keşfedilene kadar da varlığı sadece Bedeviler tarafından biliniyormuş.
Yıllardır gelmeyi hayal ettiğim Petra antik kentine (eski Yunanca’da: Kaya) nihayet ayak bastım. 12 yıldır Toronto‘da yaşadığımdan Türkiye’nin neredeyse burnunun dibindeki kente bir türlü gidememiştim. Neyse ki memleketime kesin dönüş yaptım da artık yakın yerlerin keşfi benim için çok daha kolay.
Aslında bu gizemli yere Türkiye’den karayoluyla gitmeyi hayal ediyordum. Ancak Suriye’deki karışıklıktan ötürü bu yolculuk artık sadece uçakla mümkün. Burası dünyanın yeni 7 harikası içinde gördüğüm 5’inci yer oldu. Listemde Çin Seddi ve Christo Redentor eksik kaldı ama ben bu listeyi tamamlayacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum.
Ürdün’e Kızıldeniz kıyısındaki Akabe’de dalış yapmak için geldim. Ancak buraya kadar gelip de yıllardır görmeyi hayal ettiğim Petra’ya uğramadan dönmeyi düşünemezdim. Ben de dalış grubumla birlikte 1 günümü burayı görmeye ayırdım. Advancers Travel şirketinin organize ettiği turla bu antik şehre geldik.
Petra’da gezilecek yerler listesi
İçindekiler
Gelin, Petra gezilecek yerlere bakalım.
Antik Baraj
Antik kentin girişinde biletlerimizi alıp biraz yürüdükten sonra şehre su basmasını önlemek üzere kurulmuş olan bir baraja geldik.
As-Siq
Barajdan küçük bir köprü geçip 1,5 km uzunluğundaki dar bir boğazda yani As-Siq boyunca yürüdük. As-Siq bir kanyon değil, bir akarsu tarafından oyularak oluşmamış. Tektonik zorlamayla bir kayanın çatlayıp ayrılması sonucunda bu hâle gelmiş. Burası bir çatlak.
2 metreye kadar daralan As-Siq geçidinde yer yer güneşi bile görmek imkânsız. Geçidin her 2 tarafında kayalara oyulan su kanalları var. Bazı yerlerde bu su kanalları 2.000 yıllık kırmızı tuğla su boruları içinden geçiyor. Bu su kanalları haricinde burada hiç insan yapımı yok, herşey tamamen doğal.
Hazine (Al-Khazneh)
As-Siq’in sonunda karşımıza çıkan Hazine (Al-Khazneh) ise büyüleyiciydi. Hele burayı ilk gördüğüm andaki heyecanımı anlatabilmem mümkün değil. Petra’nın insan eliyle yapılmış bu muhteşem estetiği kesinlikle Petra’nın dünyanın yeni 7 harikasından biri olmayı hak ettiğini ispatlıyor. Aslında Nebati Kralı III. Aretas’a mezar olarak yapılan Al-Khazneh’ın şimdiki adını korsanların buraya gizledikleri hazine söylentisinden sonra aldığı sanılıyor. Bu yapı 43 m yüksekliğinde, 30 m genişlikte.
Ön cephesi ihtişamlı olan Hazine’nin arkasında sade bir salon ve küçük bir oda varmış ama ziyarete kapalı olduğundan biz göremedik. İçindeki demir nedeniyle kumtaşı kayalarının kırmızı ve altın sarısı renklere bürünüp olağanüstü desenler sunması ise çok çarpıcı. Gülpembe Şehir (Rose City) olarak da anılan bu muhteşem yer insanı kendisine hemen âşık edecek kadar etkileyici.
Petra – Amfitiyatro
Şehir meydanına gelince M.Ö 1. yüzyılda Nebatiler tarafından yapılan amfitiyatro ile karşılaşıyorsunuz. Burası yapıldığında kapasitesi 3.000 kişilikmiş ama Romalılar tarafından genişletilerek 8.000 kişiliğe çıkarılmış. Ne yazık ki yapı 363 yılındaki depremde büyük hasar görmüş.
Fotoğraflarını çektiğim kişilerin hiç bahşiş istememesi ise beni şaşırttı. Buranın insanları sanırım gerçekten çok tok gözlü.
Harrison Ford ve Sean Connery’nin oynadığı efsane film Indiana Jones Son Macera’nın çekildiği yerlerde tam kendime özel Indiana Jones versiyonumu çekmeye niyetlenmiştim ki buradan ayrıldık. Bense Petra’ya veda etmedim. Biliyordum ki bir gün elbet kavuşacaktık.
İnanın, buranın şöhreti bir klişeden ibaret değil. Başka türlü bir enerjisi, insanı âdeta hipnotize eden bir etkisi var. Bir gün kendi gözlerinizle görmenizi ve gördüğünüzde bana hak vermenizi ümit ediyorum.
Siz de fikrinizi belirtin