Van ve çevresi coğrafya bakımından önemli bir konumu olduğu için çok eski dönemlerden beri yerleşim alanı olmuş. Bu bölge birçok uygarlığın izlerini üzerinde barındırmış. Kaleler Kenti olarak anılmasını sağlayan kaleleri, dünyaca ünlü kedisi ve pek çok turizm aktivitesine olanak veren coğrafyası ile burası Doğu Anadolu bölgesinin önemli bir turizm merkezi. Van günümüzde kahvaltısı ile de dillere destan olmuş durumda. Buraya sırf bu zengin ve leziz kahvaltının tadına bakmak için bile gelenler var. Haksız da sayılmazlar! Bal, otlu peynir, kavurmalı yumurta, kaymak, tereyağı derken bu kahvaltının üzerine tanımam.
Kentin tarihi MÖ 7000 yıllarına kadar uzanıyor. Van Kalesi’nin 6 km güneyinde bulunan Tilki tepe ve Van Gölü’nün kuzeyindeki Ernis mezarlıklarında yapılan kazılarda Kalkolitik, Bronz ve Demir devrine ait kültürel buluntulara rastlanmış.
Van Gölü kıyısında toprakları verimli, akarsuları bol, iklim koşulları oldukça elverişli bir yerleşim merkezi olan şehir ilk olarak Asur kraliçesi Semiramis tarafından kurulmuş. Urartular’ın imparatorluk merkezi ve başkenti olan kente o zamanlar Tuşpa adını vermişler.
Urartulardan sonra şehre Medler, Persler, Büyük İskender, Selevkoslar, Ermeniler, Partlar, Romalılar, Sasaniler ve Bizanslılar hakim olmuş. MS 675 yılında Müslüman Araplar şehri fethetmiş, daha sonra şehre yine Bizanslılar, bunları yenen Selçuklular ve sonra İlhanlılar, Celayirliler, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve en sonunda Osmanlılar hakim olmuş.
Van gezilecek yerler
Van gezilecek yerlere bir göz atalım.
Çaldıran Ovası
Doğubayazıt’tan ayrıldıktan sonra önce Çaldıran Ovası‘ndan geçtik. Tabii ki Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim’in buradaki savaşını gözümüzde canlandırarak.
Muradiye Şelaleleri
Sonra Muradiye Şelaleleri‘nde durduk. Adını Bağdat seferine çıkan Osmanlı padişahı 4. Murat’tan alan şelale 50 metre yüksekten akıyor.
Çavuştepe Kalesi
Çavuştepe şehrin güneyinde yer alıyor. Buradaki Urartu Kraliyet Sarayı’nda binlerce yıllık tahıl ambarlarını ve içindeki buğday kalıntılarını, su kanallarını, kanalizasyon sistemlerini görebilirsiniz.
Urartu Müzesi
Müzede MÖ 9000 yıllarına kadar uzanan eşsiz eserler var.
Kedi Evi
100. Yıl Üniversitesi’nin Kedi Evi’nde iki gözü farklı renkte olan ünlü Van kedilerini yakından görebilirsiniz.
Van Gölü
Van Gölü Nemrut Volkanik Dağı’nın patlaması ve vadi önlerinin kapanmasıyla oluşan bir göl. Kıyıları birçok uygarlığa ev sahipliği yapan gölün yaklaşık 600.000 yıllık bir geçmişi olduğu biliniyor. En derin yeri 451 metre olan 1.648 metre rakımdaki Van Gölü ülkemizin en büyük gölü olmasının yanı sıra dünyanın da en büyük sodalı su gölü. Suyu sodalı ve tuzlu olan Van Gölü’nde sadece inci kefalinin yaşadığı sanılıyordu. İl Jandarma Komutanlığı Su Altı Timi’nin 2018 yılında yaptığı bir dalış sırasında mikrobiyalit üzerinde rastladıkları yeni tür bir balık ile gölde yaşayan balık türü sayısı 2 oldu.
Van Gölü‘nün belki de hiç bilmediğiniz bir özelliği daha var. Burası Türkiye’nin en güzel dalış noktaları arasında yer alıyor. Bunun için Türkiye dalış bölgeleri yazıma bir göz atmak isteyebilirsiniz. Göldeki kaya benzeri yapılar olan mikrobiyalitler adeta bir heykeltraşın elinden çıkan sanat eserleri gibi son derece etkileyici oluşumlar. İnci kefalinin göçü de su altı fotoğrafçıları için çok özel bir konu. Su altındaki Selçuklu mezar taşları ve Akdamar isimli batık bir şilep de diğer dalış noktaları arasında yer alıyor. Aşağıdaki fotoğrafta Prof. Mustafa Sarı’nın bilimsel bir çalışması için fotoğraf çekimleri yapan Saygun Dura‘nın Van Gölü fotoğrafını görüyorsunuz.
Tuşpa Kalesi
Urartu Kralı Sarduri’nin MÖ 840’larda ilk surlarını inşa ettirdiği Tuşpa Kalesi Ermeni ve Osmanlı izleri de taşıyor.
Çıkmak her ne kadar zahmetli gibi görünse de tepede çok güzel ve etkileyici bir manzara var.
Akdamar Adası
Van Gölü’nde 4 ada var: Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş. Göldeki ikinci büyük ada olan Akdamar Adası ise gidilmesi gereken önemli noktalardan birisi.
Akdamar deyince efsanesinden bahsetmekte de fayda var: Zamanında bu adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamar adında bir kızı varmış. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç bu kıza aşık olmuş. Bu genç Tamar’la buluşmak için her gece adaya yüzüyormuş. Tamar ise gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle beklermiş. Bundan haberdar olan kızın babası fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına inmiş ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp gücünü yitirmesine neden olmuş. Yüzmekten gücünü yitirip yorulan genç çoban boğulmuş ve boğulmadan önce son nefesiyle Ah Tamar! diye haykırmış. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakmış. O günden sonra ada Ah Tamar! ismi ile anlatılmış. Bu hikâye de Ermeni şair Hovhannes Tumanyan’ın anlatımıyla efsaneleşmiş.
Surp Haç Kilisesi
Adaya daha yaklaşırken Surp Haç Kilisesi sizi uzaktan selamlayacak.
Kilise MÖ 920’li yıllarda Vaspurakan Kralı 1. Gagik tarafından yaptırılmış.
Kilisenin üzerinde göz kamaştırıcı kabartmalar var. Nuh’un gemisi, Adem ile Havva, Davut ile Goliath, Yunus peygamber gibi.
Hemen burada bir parantez açıp Yaşar Kemal’i anmam gerek. Onun sayesinde 1951 yılında kilisenin yıkılma girişiminden vazgeçilmiş. Yani kiliseyi bugün Yaşar Kemal sayesinde gezebiliyoruz.
Kiliseyi gördükten sonra adadan ayrılma vaktimiz gelmişti.
Şimdi gelelim dillere destan Van kahvaltısına: Van kahvaltısının UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası listesine alınması için çalışmalar başladı. Yaylalarda yetişen endemik bitkilerin karışımıyla yapılan otlu peynir, yüksek rakımlı yaylalardan elde edilen karakovan balı, un, tereyağı ve yumurta karışımıyla yapılan murtuğa, bölgeye özgü tereyağıyla kavrulup öğütülmüş buğday eklenen kavut gibi 20 çeşit ürünün yer aldığı Van kahvaltısı kentin tanıtımında önemli bir yere sahip. Bu kahvaltı öyle bir kahvaltı ki 2014 yılında gerçekleştirilen Dünyanın En Kalabalık Kahvaltı Sofrası etkinliğinde rekor kırarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye bile hak kazandı!
Doğu Anadolu turu rotamızda sırada Bitlis’in Tatvan ilçesi vardı. Van’a veda etmek zor olsa da ayrılma zamanıydı… Bir dahaki buluşmaya dek..