Zeytinlikleri, üzüm bağları, bozulmamış kumsalları ile Mora Yarımadası’nın büyüleyici bir doğası var. Argolikos Körfezi’nde yer alan Nafplion ise Mora Yarımadası’nın liman kentlerinden. Efsaneye göre Nafplion Denizler Tanrısı Poseidon ve Argos Prensesi Danaos Amymone’nin oğlu Nafplios tarafından kurulmuş.
Nafplion hakkında bilgiler
Nafplion Sparta, Bizans, Frenk, Venedik ve Osmanlı işgalinde kalmış. Sonra tekrar Venedik ve Osmanlı hakimiyetine girmiş. 1828-1834 arasında ilk Helen Devleti’ne başkent olmuş.
Cruise gemi turunda rotamızda Yunanistan’ın Atina‘dan bile eski ilk başkenti olan Nafplion var.
Gemi burada limana yanaşamıyor, filikalarla karaya çıkılıyor. Bence filikaya binmek bile gemi seyahatinin güzel deneyimlerinden biri 🙂 . En azından ben bu filika olayını sevdim 🙂 .
Nafplion gezilecek yerler
Gelin eşsiz güzellikteki Nafplion’da gezilecek yerlere bir göz atalım.
Bourtzi Kalesi
Filikada giderken bizim Mersin‘in Kız Kalesi‘ne benzettiğim, denizin ortasına yapılmış Bourtzi Kalesi‘ni selamladık. Bourtzi küçük bir adanın kalesi. 1471’de Venedikliler tarafından yaptırılmış. Palamidi Kalesi’nin hapishane olduğu dönemlerde cellatlar burada konaklıyormuş.
Plateia Syntagmatos (Constitution Square)
Filikadan inince Nafplion’un ana meydanı olan Plateia Syntagmatos (Constitution Square)‘a geldik. Bu meydan 1700’lerdeki haliyle halen ayakta.
Syntagmatos (Sintagma)‘da Osmanlı eseri 2 cami var. Vouleftikon ya da Parlamento Osmanlılar tarafından 1730’da inşa edilmiş. Yunan devletinin ilk parlamento binası olmuş, sonrasında ise hapishane olarak kullanılmış. Ağapaşa Cami olarak bilinen Trianon ise 1500’lerin sonuna doğru inşa edilmiş. Günümüzde yerel tiyatroya ev sahipliği yapıyor.
Arkeoloji Müzesi
Sintagma’nın batı tarafı tamamen Arkeoloji Müzesi‘ne ayrılmış. 1713’te Venediklililer tarafından cephanelik olarak inşa edilen bina askeri karargâh olarak da kullanılmış. 2009’da da müzeye çevrilmiş.
Akronafplia
Merkezde kısa bir gezintinin ardından Nafplion’un en eski kalesi olan Akronafplia‘ya çıktım. Venedik, Bizans, Roma ve Osmanlı etkileri derken kale bugünkü görüntüsüne kavuşmuş. Çan kulesinin olduğu yerden muhteşem bir şehir manzarası var. Yani buraya gelmeye, bu manzarayı izlemeye fazlasıyla değer.
Palamidi Kalesi
Akronafplia’dan Palamidi Kalesi‘ne doğru yürüdüm. Bu yol kesinlikle en şahane Nafplion manzarasını sunuyor.
… ve tüm cesaretimi toplayarak Venedik yapımı Palamidi Kalesi‘ne çıkmaya karar verdim. Çin Seddi gibi upuzun görünen kaleye 857 basamak (bazı kaynaklara göre de 999 basamak) tırmanarak çıkılıyor! Benim gibi kendini genç zannedenleri oldukça zorlayan bu dimdik basamakları çıktım, ama kaleye vardığım zaman akrofobisi olan birinin bu yükseklikte dizlerinin bağı nasıl çözülürmüş görmüş oldum.
Kalede 8 kale burcu Andreas Kilisesi, bağımsızlık savaşının kahraman komutanı Kolokotronis’in hücresi, görkemli surlar ve de eşsiz bir manzara var. Titremesini durduramadığım, bağları çözülen dizlerime rağmen buraya çıktığıma değdi mi, değdi 🙂 .
Bu zorlu macerayı başarıyla tamamladıktan sonra merkeze gelip kafelerde soluklandım. Biraz kendime gelince de şehrin içini keşfetmek üzere ara sokaklara daldım.
Vasileos Konstantinou
Nafplion şehrinin en keyifli sokaklarından biri Vasileos Konstantinou. Yol boyunca begonviller, balkonlardan sarkan çiçekler neredeyse insanın üzerine düşüyor.
Meydanın ismi 1827’de Osmanlı’yla savaşıp galip gelen İngiliz, Fransız ve Rus donanma komutanlarına ithafen verilmiş.
Kolokotronis Parkı
Üç Amiraller Meydanı’nın devamında Kolokotronis Parkı var. Osmanlılar zamanında park olarak inşa edilen alan Yunanistan bağımsızlığını kazanınca tren istasyonuna çevrilmiş. 1963’te tren istasyonu kapatılıp yeniden park olarak düzenlenmiş. İstasyon Binası da Müzik Okulu’na döndürülmüş.
Her saniyesinde kendimden geçerek gezdiğim Nafplion halkında hiç birşey bilmeden gelip hiç ayrılasım olmayan şehirlerden birisi haline dönüştü. Sokaklarında defalarca dolaşsam da doyamayacakmışım gibi hissettim. Aynı yolları karış karış arşınladım. Dönüp dolaşıp kendimi hep Sintagma’da buldum.
Sintagma’ya çıkınca bir kez de sahilinden plaja doğru yürümek istedim. Bu yol da beni benden aldı götürdü, niye ben buralarda kalmıyorum dedirtti.
Nafplion merkezde o kadar mutluydum ki şehrin dışında keşfedilmesi gereken 2 yere buradan kopup vakit ayıramadım. Yine de bahsi geçsin, listeme alınsın ki ben buralara bir daha geldiğimde nereye ayak basacağımı bileyim:
Nemea
Nemea antik çağlardan beri bir şarap bölgesi olmuş. Homeros bile Peloponnesus (Peloponnese) bağlarının zenginliğinden ve ürün çeşitliliğinden bahsetmiş. Nemea’da en gözde olan üzüm türü Agiorgitiko. Agiorgitiko ile üretilen şaraplar derin kırmızı renkleri ve hatırı sayılır aromatik zenginlikleri ile tanınıyor.
Epidaurus Şifa Merkezi
Peloponnesus‘ta görülmesi gereken diğer yer Epidaurus Şifa Merkezi. Helen dünyasında eşi benzeri olmayan sağlık tesisleriyle ünlenen ve UNESCO Dünya Mirası listesinde olan Epidaurus Şifa Merkezi Tıp Tanrısı Asklepios’a adanmış.
Epidaurus‘ta her biri MÖ 4. yüzyıla ait yapılar (sıra dışı akustiği olan tiyatro, Artemis ve Asklepion Tapınakları, Tholos, Enkoimeterion, Propylaia, Ziyafet Salonu, banyolar, spor ve hastane tesisleri) var. Kent her yıl düzenlenen Epidaurus Festivali ile ünlü.
Uzun lafın kısası Mora Yarımadası efsanevi bir yer. Hele ki Nafplion gibi bir kenti gördükten sonra imkânım olsa Yunanistan’da kesin yaşarım. Son kararım.