İşte Afrika’nın en güzel ülkelerinden biri: Uganda. Yeşili başka yeşil, insanı başka türlü candan. Biz burayı bir de dağ gorillerinin yaşadığı bir ülke olarak tanıyoruz. Ancak inanın Uganda sadece bunlardan da ibaret değil. Burası tropik ormanları, göz alabildiğince uzanan çay ve kahve tarlaları olan, Nil Nehri’nin salına salına aktığı, yaban hayatını gözlemleyebileceğiniz, yerel kabileleri ziyaret edebileceğiniz, Afrika kıtasının en güzel ülkelerinden birisi.
Uganda Cumhuriyeti 4 bölge ve bu bölgelere bağlı 112 ilçeden oluşuyor. Ülke insanı tarih boyunca iç savaşlar, askeri darbeler, diktatörlerin baskıları altında ezilmiş, ama içlerindeki sevgi ve naif duygular ile bunların üstesinden gelmişler. 1962 yılında bağımsızlığını kazanan ülke, halen başkanlık sistemiyle yönetilen üniter bir devlet. Ayrıca içinde devlet idaresine paralel olarak 5 geleneksel Bantu krallığı bulunduruyor: Toro, Busoga, Bunyoro, Buganda ve Rwenzururu.
Tropik iklimi nedeniyle yemyeşil olan ülkede mart-nisan-mayıs ve eylül-ekim-kasım aylarında yağış görülüyor. Doğal kalsınlar diye asfaltlanmayan doğal parkların yollarını düşündüğünüzde yağmur mevsiminde araba kullanmak zorlaşabiliyor. Yine de bu dönemde bile yolda kalmıyorsunuz (Karamoja bölgesi hariç. Oranın koşullarından daha sonraki yazımda detaylı bahsedeceğim). Ayrıca daha serin ve fotoğraf açısından daha güzel olduğu için bu mevsimi tercih de edebilirsiniz.
Bunyonyi Gölü çevresi ülkenin en yeşil bölgelerinden birisi. Gölün en turistik adası Bushara’da dilerseniz küçük bir ücret ödeyerek çadır kurup kalabiliyorsunuz.
Buranın Doğu Afrika’da ziyaret ettiğim Kenya ve Tanzanya’dan bambaşka bir havası var. Nedenini tam olarak açıklayamasam da kendine has bir enerjisi var.
Şehirlerde yer yer villalar görüyorsunuz. Çok sayıda araba ve motorsiklet nedeniyle özellikle başkent Kampala’da trafik inanılmaz kötü. Kırsala çıktığınız anda ise göz alabildiğince uzanan bir yeşille başbaşasınız.
Ülkede HIV virüsü ile yaşayan yaklaşık 1,5 milyon insan var. Bunların % 40’ı tedavi bile göremiyor. Ebeveynlerini AIDS yüzünden kaybeden çocuk sayısı ise yaklaşık 2 milyon.
Güvenlik konusuna gelince: Burası oldukça güvenli bir ülke. Arabadan inip uzaklaştığımız her an birşeylerimiz çalınacak diye tedirgin olsam da kimsenin arabaya yaklaşmaması, tehditkâr davranmaması, bir süre sonra benim de rahatlamamı sağladı. Yoksa nerde Kenya’daki tehdit dolu bakışlar! İnsanlar burada henüz naifliklerini kaybetmemişler. O nedenle de durmayın, geç olmadan ve bozulmadan gidin Uganda’ya!
Uganda’ya gitmek için vize almak gerekiyor mu?
Uganda tüm T.C. vatandaşlarından vize istiyor. Vize almak için 3 alternatifiniz var:
- Eğer Kenya, Uganda ve Ruanda’ya gitmeyi düşünüyorsanız East Africa vizesine başvurabilirsiniz. Ruanda Cumhuriyeti’nin başlattığı e-vize programına göre ilk destinasyonun Ruanda olması ve vizenin ülkeye girmeden önce alınması gerekiyor. Kenya Cumhuriyeti, Ruanda Cumhuriyeti ve Uganda Cumhuriyeti’ni turizm amacıyla ziyaret etme niyetinde olan tüm seyahat eden kişiler vize başvurusunda bulunabiliyor. Doğu Afrika Turist Vizesi 3 ülke içerisinde Çoklu Giriş ve her girişte 90 gün geçerli.
- Sadece Uganda için geçerli olacak vizenizi ülkeye gitmeden önce online alabilirsiniz. Eğer online vize alacaksanız https://www.visas.immigration.go.ug sitesinden gerekli bilgileri doldurabilirsiniz. Dikkat! Resmi siteye benzer pek çok site var. Hatta ben de bunlardan birini resmi site zannederek işlemlerimi oradan yaptım. Neticede 50 USD ödeyeceğim yerde 180 USD ödeyerek ufak çaplı bir sarsıntı geçirdim. Aman siz benim düştüğüm hataya düşmeyin!
- Uganda vizesini ülkeye girişte kapıdan alabilirsiniz.
Uganda’ya nasıl gidilir?
Uganda’nın Entebbe kentine Türkiye’den 6,5 saatlik direkt uçuşla ulaşmanız mümkün. Ayrıca aktarmalı uçuşlar da bulunuyor.
Unutmayın! Buraya gelirken beklentinizi belirlemeniz, lüks aramamanız gerekiyor. Evet, çok lüks konaklama imkânları da var, ama bunun için bütçenizi ayarlamanız önemli. Sınırlarınızı genişletip buraya gelmeye karar verdiğiniz zaman ise ne kadar doğru bir karar verdiğinizi anlayacaksınız. Gelmeden önce safari ihtiyaç listesi ve seyahat sağlığı yazılarıma da göz atmayı ihmal etmeyin.
Ülkeye uçaktan iner inmez aldığım kokudan da bahsedeyim. Doğa kokusu ve çiçek kokusu birbirine karışıp ülkeye girdiğiniz an sizi etkisi altına alıyor. Bu nasıl bir koku diyor, geçireceğiniz günlerin bol oksijenli ve mis gibi olacağının da müjdesini alıyorsunuz.
Siz burada bir Muzungu’sunuz. Yani beyaz insan. Her yerde insanlar etrafınızı saracak, muzungu diye seslenecekler. Hiç yadırgamayın, sıcakkanlı insanların gülümsemelerine içtenlikle karşılık verin. Emin olun, hiç pişman olmayacak, kalbinizde Uganda’ya çok derin bir sevgi duymaya başlayacaksınız.
Neden mi geldim buraya? Laba Africa adında bir seyahat acentesini henüz kuran çiçeği burnunda turizmci Samuel Colin Walugembe, Afrikaname kitabının yazarı Prof. Güliz Elal ve beni ülke tanıtımına yardımcı olmamız için davet etti. Güliz’in kuzeni Rasih Tuna da sonradan bize katılmaya karar verdi. Böylece üç Afrika aşığı olarak kendimizi yollarda bulduk ve ülkenin az bilinen yerlerini birlikte keşfettik. Gezdiğimiz yerlerin notlarını sonraki yazılarımda paylaşacağım.
Uganda gezilecek yerler
Gelin güzelim Uganda’da gezilecek yerler nerelermiş bir bakalım.
Jinja
Viktorya Gölü kıyısındaki şehir Nil Nehri’nin 3 ana kolundan biri olan Beyaz Nil’in doğduğu yer. Burada bir bot turuna katılarak Nil’in kaynağına gidebilirsiniz.
Bot turu sırasında değişik kuş türlerini görme şansını elde edeceksiniz. Sakın kısa turu almayın, uzun tura katılarak doğanın sesini doya doya dinleyin!
Jinja’ya geldiğinizde Uganda’ya iyi bir başlangıç yapmış olacaksınız. Tropik bitki örtüsü ve hayvan çeşitleri ile burası size ülkeyi sevdirecek bir yer olacak.
Bakalım videomu beğenecek misiniz?
Sipi Falls (Sipi Şelaleleri)
Ülkenin doğusundaki Kapchorwa bölgesinde, her biri farklı bir irtifadan akan 3 şelaleden oluşuyor. En yüksek olan şelale, 100 metreden düşüyor. Çoğu kişiye göre Sipi Şelaleleri, ülkenin en romantik şelaleleri.
Fort Portal
Ülkenin batısında yer alan Fort Portal, hem Kabarole Bölgesi’nin hem de Toro Krallığı’nın merkezi. İsmini 1891-1893 yılları arasında burada bulunan Toro Krallığı’nı korumak amacıyla inşa edilen kale (İngilizce fort) ile 1892 yılında bölgeye himaye işlemleri için gelen Zanzibar Genel Valisi Sir Gerald Portal’dan almış.
Kibale National Park
Fort Portal yakınlarındaki Kibale Milli Parkı kuş gözlemciliği yapılabilen büyük bir yağmur ormanına ve onlarca krater gölüne ev sahipliği yapıyor. Park, Doğu Afrika’nın en yüksek çeşitlilikteki primat çeşitlerini barındırıyor.
Kisoro
Ülkenin güneybatı kesiminde yer alan şehir, Batı Bölgesi’nde yer alan aynı isimli Kisoro ilçesinin merkez şehri konumunda.
Burada hemen Kisoro’daki Echuya Forest Reserve’de ve Kibale Bölgesi’nde yaşayan pigmelerden bahsedeyim:
Batwa pigmeleri
Avcı toplayıcı Batwa pigmeleri yaklaşık 60 bin yıldır ekvatoral ormanlarda, orman ve içindeki canlılarıyla birlikte uyum içinde yaşıyor. Eğittikleri köpekler, ok ve ağ ile avlanıyor, yaban balı, meyve ve bitki yiyorlar. Ortalama boyları 1,5 m olan Batwa pigmeleri, diğer kabilelerle evlilik yaptıkları için artık çok kısa boylu sayılmıyorlar. Pigmeler savaşçılıkları kadar şarkı ve dansları ile de ünlü.
1930’larda toprakları sömürgeciler tarafından tarım arazisine dönüştürülmüş, 1991 yılında da hükümet dağ gorillerini korumak için orman rezervlerini ulusal parka dönüştürünce yurtlarından olmuşlar.
Hemen bir parantez açıp 12 yıl Uganda’da yaşamış olan Meltem Yaşar’ın Pigmelerle Dans kitabına atıfta bulunayım. Eğer bu kitabı henüz okumadıysanız mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Pigmelere ve Meltem’in maceralarına bayılacaksınız!
Queen Elizabeth National Park
Parka girmeden önce Ekvator çizgisini geçiyorsunuz. Bu noktada fotoğraf çektirmeyi ihmal etmeyin!
Ülkenin en çok ziyaret edilen parkı olan Queen Elizabeth National Park, leoparlar, bufalolar, aslanlar ve çeşitli ekosistemlere ev sahipliği yapıyor. 1,978 km²’lik parkta Kazinga Kanalı’nda tekne turuna çıkabilir, timsahlarla dolu bir nehirde yolculuk yaparken o nehre su içmeye gelen diğer hayvanların kalp atışlarını hissedebilirsiniz.
Murchison Falls Conservation Area (MFCA)
Ülkenin en büyük parkı olan Murchison Falls Koruma Alanı (MFCA), Murchison Falls Ulusal Parkı, Bugungu ve Karuma Falls Doğal Hayatı Koruma Alanı’ndan oluşuyor. Burası, Nil’in dar bir vadiyi izlemesinden sonra nehir haline geldiği yer ve Nil Nehri boyunca uzanıyor. Burada aslan, leopar, fil, zürafa, şempanze, birçok kuş türü, timsah, su aygırı görebilirsiniz.
Mount Elgon National Park
Uganda – Kenya sınırında bulunan Doğu Afrika’daki en eski ve en büyük volkanik dağı Mt. Elgon, 3.000 metreden daha yüksekte yer alıyor. Elgon Dağı Milli Parkı ise nesli tükenmekte olan lammergeyer de dahil olmak üzere 300’den fazla kuş türüne ev sahipliği yapıyor.
Bwindi National Park
Bwindi Ulusal Parkı dünyada Uganda’nın adını duyuran en önemli park. Ülkenin güneybatısında ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti sınırında yer alıyor. Dağ gorillerini görmek istiyorsanız buraya gelmelisiniz.
Dağ gorilleri Ruanda, Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti arasındaki Virunga yanardağı silsileleri üzerindeki görkemli yağmur ormanlarında yaşıyor. Otobur olan nazik dağ gorilleri, dev gibi görüntülerine rağmen oldukça zararsızlar.
Kidepo Valley National Park
Bölgenin en kuzeyinde yer alan Kidepo Vadisi Ulusal Parkı, çita, aslan, fil, leopar, yaban domuzu, devekuşu, bufalo, zürafa, sırtlan gibi 80’den fazla hayvan türü ile ülkedeki parkların en heyecan verici faunasını içeriyor.
Uganda’da kendinizi zamanın yavaş akışına hazırlayın!
Afrika’ya hoş geldiniz! Burada 5 dakika sonra yemeğinizin hazır olacağını söylüyorlarsa bilin ki en az yarım saat bekleyeceksiniz! Yol yarım saat sürecek diyorlarsa 2-3 saat yol almaya kendinizi hazırlayın! Ama şunu da bilin ki burada eşsiz bir ülkeyle tanışacak ve hayatınızın en muhteşem keşiflerini yapacaksınız.
Uganda’da enteresan neler var?
Sokaklarda marabu leyleği göreceksiniz. 1.5 metreye varan boyu ile ürkütücü olan bu hayvanı görünce şaşırmayın! Neticede Afrika’dasınız ve sokaklarda görmeye alışık olduğunuz kedi-köpek haricinde pek çok hayvanla tanışacaksınız.
Ülkede boda-bodalar çok yaygın. Günümüzde boda-boda motorsiklet için kullanılsa da aslında kökeni bisiklet. Eskiden Kenya – Uganda sınır ofisleri arasındaki tarafsız bölgedeki insanları bisikletli gençler taşır, border to border yani sınırdan sınıra diye bağırırlarmış. Zamanla bu sözcükler boda-boda’ya dönüşmüş. Çocukları okula, köylüleri pazara, hastaları hastaneye, cenazeleri mezara boda-boda götürüyor. Hatta boda-boda olayını teknolojiye de taşımışlar. Safe border ve texfying border isimli telefon aplikasyonları yaratmışlar. Uber gibi kullanılan app, sadece bu motorsiklet taksiler için geçerli.
Ülkede şehirlerarası anayollar yepyeni, ama bazı bölgelerde (özellikle Karamoja) ve kasabalara, köylere daldığınızda yollar içler acısı. Daha doğrusu asfalt yol bile yok. Kırsalda saatte en fazla 30-40 km yol kat edebiliyorsunuz. Tabii toz toprak içinde kalarak.
Doğal parklardaki konaklama yerlerinde elektrik yok. Hep jeneratör kullanıyorlar. Bu jeneratörler benzinle çalıştığı için önce benzin alınması gerekiyor. Kısacası evinizde düğmeye bastığınız anda emrinize amade olan elektriğin kıymetini Uganda’da fazlasıyla anlıyorsunuz.
Peki ya internet? Sim kartı için ücret ödeniyor. Sim’i aktifleştirmek içinse pasaport bilgilerinizden neredeyse aile secerenize kadar bilgiler giriyorsunuz. Sonra sıra data paketi seçmeye geliyor. Bizim tercihimiz 3 günlük paketler oldu. 3 günde bir data sıfırlandı, tekrar yükledik. Ha bir de sosyal medya vergisi ödedik. Tam data doldurduk derken internetimizin kesilmesi bize sosyal medya vergimizin süresinin dolduğunu hatırlattı. Yani evimizde kolaylıkla eriştiğimiz internetin azıcık bir kısmını elde edebilmek için bile ciddi çaba sarf etmek durumunda kaldık.
Nil Nehri, Victoria Gölü nedeniyle ülkede bolca su olsa da büyük şehirler haricinde evlere ulaşan bir su altyapısı ve kanalizasyon sistemi yok. Beni en çok üzen de çocukların boş pet şişelerimizi bile istemesi oldu. Yüzüne bakmadan fırlatıp attığımız kullanılmış pet şişeler, burada mücevher değerinde. Çünkü su bulunan yerlerden bu pet şişelerle su taşıyorlar. Hem de yalınayak!
Uganda mutfağı
Kendinizi hazırlamanız gereken bir diğer konu: Mutfak! Uganda mutfağı çok özelliği olan bir mutfak değil. Benim için en güzel yanı ise kahvesi ve tropik meyveleri. Her yerde bulabileceğiniz özel kahvesinin ve tropik meyvelerinin tadına doyamadan döneceksiniz. Kaldığım süre boyunca bolca yediğim meyvelerden Türkiye’ye bile taşıdım, o kadar doyamadım yani!
Yine de neler yediğimden de bahsedeyim: Burada en çok matooke (bir çeşit muz), fasulye, haşlanmış yeşil sebze bulacaksınız, ama her zaman şahane yemekler yemeği beklememenizi de öneririm. Yokluk içindeki ülkede ne bulursanız razı gelmelisiniz. Ayrıca şehirlerarası yollarda yemek yenecek yer bulma ihtimaliniz çok az. Giderken hazırlıklı olun, özellikle yol için yanınızda çerez, kuru meyve, bisküvi tarzı şeyler getirin. Ayrıca yollarda satılan meyveleri yemeyi de ihmal etmeyin.
Rolex Rolled eggs, yani rulo edilmiş yumurtalardan geliyor. Bol yağlı sac üzerinde 2 yumurta kırılıyor, soğan ve domates eklenerek Hintlilerin chapati ekmeğinin içine konuyor ve dürüm şeklinde servis ediliyor.
Afrika’da hayat
Hayat Afrika’da bambaşka akıyor. Eğer siz de hayatın gerçek anlamını fark etmek, sahip olduklarınızın kıymetini anlamak istiyorsanız buraya gelin, hayatın özünü içine sindirmiş insanlarla tanışın ve evinize bambaşka biri olarak dönün!
Kalbimde derin yer eden ülke ile ilgili anılarımı, safari notlarımı sonraki yazılarımda paylaşacağım…
Yorum
2 YorumÇiçek
Nis 2, 2019Çok beğendim. Çok da kıskandım. Keşke yanında olabilseydim. Kalemine sağlık güzelim.
yaprakgurdal
Nis 2, 2019Burası senin için zor bir rota olurdu annecim. Daha kolay destinasyonlara gideceğiz birlikte, hiç merak etme.
Öpüyorum