Batman, Güneydoğu Anadolu Bölgesi içindeki 9 ilin en genç olanı. Dicle Nehri ve onun kolları Batman ile Garzan Çayları arasındaki havzada kurulmuş. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini Orta Doğu’ya bağlayan karayolunun kenarında yer alıyor. Batman 4.000’den fazla mağarasıyla da dünyada ender bulunabilecek doğa harikası yerlerden biri.
Eğer GAP turu ile bölgeyi geziyorsanız, yol üzerindeki verimli toprakları ve ekili alanları seyrederek Batman’a varıyorsunuz. Kentin oldukça yeni ve temiz olması dikkatinizi çekiyor. İluh Köyü’nde 1940’larda petrol bulunduktan sonra buranın çok göç aldığını gözlemliyorsunuz.
İnsanların ilk kez yerleşik hayata geçiş yapıp medeniyetler kurduğu yerlerin başında Mezopotamya geliyor. Mezopotamya havzasını teşkil eden bol alüvyonlu ovalar ve verimli topraklar buraya büyük avantajlar sağlamış. Bu topraklarda çok fazla tarihi eser bulma ihtimali de bu nedenle çok kuvvetli.
Batman’da gezilecek yerler listesi
Burası Diyarbakır, Muş, Bitlis, Siirt, Mardin ile komşu.
Şehirde gezilecek görülecek yerler arasında Mor Kiryakus Manastırı, Mor Aho Manastırı, Hallan Çemi Höyüğü, İmam Abdullah Zaviyesi, Seyyid Bilal Türbesi, Pertükan Kalesi, Beksi Kalesi, Kandil Kalesi, Rabat Kalesi, Bozikan Kalesi sayılabilir.
Buraları gördükten sonra yol boyunca mağara evleri ve nefis Dicle manzarasını seyrediyorsunuz.
Hasankeyf
Ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmeyen Hasankeyf’e Bizans İmparatoru Konstantinos tarafından şehri korumak amacıyla M.S 4. yüzyılda Hasankeyf Kalesi yaptırılmış. Kent o dönemlerde bölgenin ilim ve kültür merkeziymiş.
Hasankeyf Kalesi’nin altında, ağzı Dicle Nehri’ne uzanan ve halk arasında Yolgeçen Hanı olarak bilinen 1.000 kişilik doğal bir mağara var. Her zaman insan yoğunluğu olan, hatta gece konaklanan bu mekân Hasankeyf’in simgelerinden biri.
Hasankeyf, üzerinde yapılan Ilısu Barajı yüzünden sular altında kaldı ve tüm kültürel hazinesini yitirdi. Yerleşim merkezlerinin ve 10.000 yılı aşkın tarihi bulunan kültürel varlıklarının yanında bilirkişilerce hazırlanan raporda Ilısu Barajı’nın barındırdığı çevresel tehlikeler ise şöyle sıralandı:
- Soyu tükenmekte olan hayvanların besin ve habitatlarının yok edilmesi
- Kitlesel balık ölümleri
- Çökelme ve ötrofikasyon
- Su kalitesinde ciddi düşüş
- Sıtma gibi su kaynaklı hastalıklarda artış
- Su kaynaklı çatışmalarda artış (Özellikle Türkiye ile komşu devletler arasında)
Bense burayı içim parçalanarak gezdim. Gittiğimde henüz sular altında değildi. Sular altında kalacağı için hiçbir bakım yapılmayan, eczanesi bile bulunmayan bu eşsiz güzellikteki yeri, tarihi miraslarımız arasında koruyamama ve bu güzelliği bir kez daha görememe fikrini bir türlü kabullenememiştim.
Emsalsiz Hasankeyf gezisinin ardından kalbim buruktu ve içim sızlıyordu.
Zaten bu yazımdan sonra Hasankeyf kalmadı, bir tarih yok oldu. Çok üzgünüm..
Siz de fikrinizi belirtin