SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Estonya, Litvanya, Letonya’ya Üç Baltık Devleti veya Baltık Devletleri deniyor. Riga da bu ülkeler arasında yer alan Letonya’nın başkenti. “Art Nouveau başkenti” olarak anılan Riga, sürprizlerle dolu bir yapıya sahip. Pek çok isimle anılıyor: Hiç Uyumayan İkinci Şehir, Kuzey’in Paris’i, Kuzeyin En Sıcak Şehri ve İlhamın Şehri gibi… Hepsi de ona yakışıyor, onunla el ele gidiyor. Riga Tarihi Şehir Merkezi, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunuyor.
Letonya Cumhuriyeti 1918’de parlamenter bir demokrasi olarak kurulmuş. II. Dünya Savaşı’na kadar 4 parlamento seçilmiş. 1940’da SSCB tarafından işgal edilince 50 yıllık tutsaklık dönemi başlamış.
Eston, Leton ve Litvan halkı, 23 Ağustos 1989’da 600 km’lik Baltık Yolu olarak bilinen Tallinn-Riga-Vilnius yolunda el ele yürüyüp şarkı söyleyerek Rusya’ya karşı eylem yaptı. Şarkı Devrimi denen bu eylem, dünyaya bağımsızlık isteklerinin duyurulmasında etkili oldu. 1990’da Letonya’nın bağımsızlığı için başlatılan politik süreci Sovyet hükümeti reddetti. Bunun üzerine 1991’de Letonlar çok büyük bir pasif direniş kampanyası başlattı. Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından da Letonya’nın bağımsızlığını kazanma süreci bir çözüme ulaştı.
1201 yılında kurulan Riga, Alman ticaret gemilerinin buraya uğramasıyla önemli hâle gelmiş. Kent 16. yüzyılda Polonya, 17. yüzyılda İsveç, 18. yüzyılda Rus egemenliğine girmiş.
19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın başında başlayan Art Nouveau Yeni Sanat tarzı, kentteki yaklaşık 800 adet binayı süslüyor. Gotik mimarinin ana unsurlarından olan korkunç gargoyler ve dua eden tanrıçalarla bezenen binaların sayısı, dünyadaki herhangi bir şehirdekinden oldukça fazla. Bu nedenle de kent 2014’te Avrupa Kültür Başkenti seçildi ve “Art Nouveau başkenti” olarak anılıyor.
Art Nouveau binaları en çok Alberta, Strelnieku, Elizabetes caddelerinde bulunuyor. Bu bölgelerdeki Art Nouveau yapılarının çoğu Potemkin Zırhlısı filminin ünlü yönetmeni Sergei Eisenstein’in Musevi kökenli Leton babası Mihail Eisenstein tarafından tasarlandı.
Buraya Prontour’ın düzenlediği Baltık başkentleri turuyla basın davetlisi olarak geldim. Şehre iner inmez otelimiz Radisson Blu Latvija’ya yerleştik. Doğrusu odamızın manzarasına doyum olmuyordu. Anında bana Riga’yı sevdirmişti.
Riga’da gezilecek yerler listesi
İçindekiler
- 1 Riga’da gezilecek yerler listesi
- 1.1 Melngalvju nams (Karakafalıların Evi – Brotherhood of the Blackheads Evi)
- 1.2 Riga Dome Katedrali
- 1.3 Büyük ve Küçük Esnaf Loncaları (Great and Small Guild Halls)
- 1.4 3 Biraderler Evleri (3 Brothers Houses)
- 1.5 Parlamento (Saeima)
- 1.6 St Peter’s Kilisesi
- 1.7 St Jacob’s Katedrali
- 1.8 İsveç Kapısı (Swedish Gate)
- 1.9 Barut Kulesi (Powder Tower)
- 1.10 Riga Kalesi
- 1.11 Özgürlük Anıtı (Brivibas Piemineklis)
- 1.12 Kedili Ev (Cat House)
- 1.13 Rus Ortodoks Katedrali
- 1.14 Letonya mutfağı
- 1.15 Riga’da nerede yemek yenir?
- 1.16 Kalku Vartı
- 1.17 Ribs and Rock
- 1.18 Melnie Müki (Black Monks)
- 1.19 Letonya’dan ne alınır?
Baltık başkentleri turu yaptığınızda en önemli duraklarınızdan biri de Letonya’nın başkenti Riga oluyor.
Kentin içinden geçen Daugava Nehri, Baltık Denizi’ne dökülürken şehri de ikiye bölüyor. Şehir duvarlarıyla beraber Daugava Nehri’nin sağ tarafında kalan eski şehir merkezi (Old Town) şehirde gezilmesi gereken en önemli bölge. Riga Tarihi Şehir Merkezi, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunuyor.
Riga yürüyerek gezilebilecek eşsiz güzellikte bir şehir. Şehri gezerken gördüm ki burası hem kent yapısı, hem de kadınlarıyla çok güzel. Beyler, hu hu. Size sesleniyorum: Burada Avrupa’nın en şık giyinen kadınlarını görebilirsiniz. Sanatın hayatlarının bir parçası hâline gelmesi belli ki Leton kadınlarının giyimlerine de yansımış. Ayrıca sadece kıyafetten değil, gerçekten de pek güzeller.
Melngalvju nams (Karakafalıların Evi – Brotherhood of the Blackheads Evi)
Katedral Meydanı’nda yükselen Gotik şaheser Melngalvju nams, zamanında bekâr Alman tacirlerini barındırmış. 2. Dünya Savaşı sırasında bomba isabet ettikten sonra 1998’da eski yapıya sadık kalınarak yeniden inşa edilmiş.
Bir efsaneye göre 500 yıl kadar önce Noel eğlenceleri House of Blackheads’ten dışarı taşmış. Tüccarlar ellerindeki süsleri meydandaki çam ağacına atınca bilmeden bir geleneği başlatmışlar. Yani Noel ağacı süsleme geleneği burada başlamış.
Riga Dome Katedrali
Riga Dome Katedrali 1211 yılında kentin kurucusu başpiskopos Albert’in emriyle yapılmış. Alman Gotik mimarisinin en güzel örneklerinden birisi olan kilisenin bugünkü hâlini alması 400 yıl sürmüş. 16. yüzyılda Gotik çan kulesi yanınca yerine Rönesans dönemi mimarisine uygun Barok kulesi yapılmış. Kilisenin içinde kentin kurucusu Albert’in mezarı yer alıyor.
Büyük ve Küçük Esnaf Loncaları (Great and Small Guild Halls)
Büyük ve küçük esnaf locaları 14. yüzyılda Alman soyluları tarafından şehrin tüccarlarının ve sanatçılarının faaliyet göstermesi için yaptırılmış. Günümüzde büyük olanı Letonya Senfoni Orkestrası’na, küçük olanıysa sergi, konser ve toplantı organizasyonlarına ev sahipliği yapıyor.
3 Biraderler Evleri (3 Brothers Houses)
3 biraderler evleri yan yana bulunan, her biri farklı dönemde yapılıp hiç restorasyona uğramamış 3 farklı yapı. Beyaz renkli Gotik yapı 15. yüzyıl, sarı renkli Maniyerizm yapı 17. yüzyıl, yeşil renkli Barok yapı ise 17. yüzyıl sonlarına ait.
Parlamento (Saeima)
Saeima Letonya siyasi hayatının kalbi olan meclis binası.
St Peter’s Kilisesi
St Peter’s Kilisesi 1209 yılında Alman tüccarlar tarafından halk için yaptırılmış. Şehrin en eski kilisesi uzunca bir süre Avrupa’nın en yüksek yapısı sayılmış. 6 kez yıldırım düşen çan kulesi 2 kez yanarak yeniden yapılmış. 2. Dünya Savaşı’nda bombalanan kilise Sovyetler Birliği döneminde yeniden inşa edilmiş. Kilise günümüzde sadece ibadet için değil, konser ve sergiler için de kullanılıyor. 72 m uzunluğundaki kulesine asansörle çıkıp nefis fotoğraflar çekebilirsiniz.
St Jacob’s Katedrali
Eski Şehir’deki 4 Orta Çağ kilisesinin en küçüğü olan St Jacob’s Kilisesi kentte orijinal Gotik çan kulesini günümüze kadar koruyan tek kilise.
İsveç Kapısı (Swedish Gate)
17. yüzyıla kadar şehir surları ile çevrili kentte tüccarların arasında anlaşmazlığın en yoğun olduğu mahallede bir ev İsveç askerleri tarafından oyulmuş. Böylece şehre giriş kapısı oluşmuş. Efsaneye göre dönemin celladı bu evde yaşamış. Erkekler celladın kızına yaklaşmaya korkarmış. Kız da bütün gün evin çiçeklerle süslü camında erkek yolu beklermiş.
Barut Kulesi (Powder Tower)
14. yüzyılda inşa edilen Barut Kulesi kentin savunulmasında önemli bir yer elde etmiş. İsveçliler kenti ele geçirip burada barut depolamaya başlayınca ismi Barut Kulesi olarak kalmış.
Riga Kalesi
14. yüzyılda inşa edilen kalede günümüzde Letonya Cumhurbaşkanlığı bulunuyor.
Özgürlük Anıtı (Brivibas Piemineklis)
1918-1920 yıllarında Letonya’nın özgürlüğü için savaşanların anısına yapılan anıt 1935’te açılmış. 42 metrelik heykeldeki ellerini yukarı kaldıran kadına yapıldığı dönemin en ünlü kadın ismi olan Milda adı verilmiş. Milda’nın elinde tuttuğu 3 yıldız da ülkenin 3 bölgesini temsil ediyor.
Kedili Ev (Cat House)
Kedili ev, Orta Çağ mimarisi ve Art Nouveau elementlerini bir arada bulunduran bir yapı. Binanın tepesinde bir kara kedi var. Kara kedinin hikâyesi şöyle: Eski zamanlarda bir tüccarın Tüccarlar Loncası’na üyelik isteği reddedilmiş. Tüccar bunun üzerine evinin çatısına 2 tane kara kedi figürü yaptırıp bunların kuyruklarını ve sırtlarını loncaya doğru çevirmiş. Daha sonra tüccar loncaya kabul edilince bu sefer de kedilerin yüzünü Tüccarlar Loncası’na doğru çevirmiş.
Rus Ortodoks Katedrali
Rus Ortodoks Katedrali 19. yüzyılda Çarlık İmparatorluğu’nun emriyle kentte yaşayan Ortodoks halkına hizmet vermek amacıyla yapılmış. Rus mimarisinin en güzel örneklerinden birisi olan yapı günümüzde aktif kilise olarak hizmet veriyor. Kilisede her pazar günü ayin düzenleniyor.
Letonya mutfağı
Letonya mutfağı hem Fin hem de Litvan mutfağıyla benzerlik gösteriyor. En önemli yemekleri soğuk pancar çorbası (biesu zupa), bira çorbası, bezelye çorbası, ince hamurlu pizza, sushi, domuz, tavuk, dana eti ve kuzu eti ve sebzeyle yapılan şiş kebap (shashlık). Ayrıca Riga bir liman şehri olmasından ötürü deniz ürünleri yelpazesi de oldukça geniş. Ülkenin milli içkisi olan Black Balsam’ın alkol oranı % 45. Soğuk algınlığı ve mide rahatsızlıklarına iyi geldiği söylenen Black Balsam bir söylentiye göre Rus Kraliçesi Katerina’yı bile iyileştirmiş.
Riga’da nerede yemek yenir?
Gelelim yeme-içme mekânlarına:
Kalku Vartı
Baltıklar’ın en iyi aşçılarından olan Şef Eriks Dreibants’ın Letonya ormanlarının ve yerel çiftliklerin organik ürünlerinden hazırladığı yemekler burada sunuluyor. Klasik Letonya mimarisinin özelliklerini taşıyan restoranın mobilyaları ve dekorlarının hepsi Letonya’da imal edilmiş. Restoranın alt katı cuma, cumartesi geceleri kentin vazgeçilmez eğlence mekânlarından.
Dünyanın en ünlü misafirleri Kalku Varti’ye uğruyor. NATO Zirvesi için kenti ziyaret eden devlet başkanları, İsveç, Hollanda, İspanya kraliyet aileleri, dünyaca ünlü sanatçılar ve gurmeler mutlaka Kalku Varti’deki lezzetlerin tadına bakıyor. George W. Bush’un bile yemek yediği restoranda biz de yemeklerin tadına baktık.
Ribs and Rock
Letonya’nın deniz ürünlerini yemek için elimize geçen fırsatı değerlendirme vakti gelmişti. Biz de Riga’da taze bezelye püresi ile morina balığı filetosunu denedik. Yanında gelen kızarmış karnabahar, buğulanmış deniz yosunu ve içinde badem ve çikolata parçaları olan kara çavdar ekmeği tatlısının tadının damağımda kaldığını söylemeliyim.
Melnie Müki (Black Monks)
Soğuk domates çorbası olan gazpacho, ıspanaklı patates püresi ile servis edilen hardal-bal sosunda pişmiş dana fileto ve de tiramisu gezimizin son akşam yemeği oldu.
Letonya’dan ne alınır?
Letonya’dan Baltık amberi denen kehribar alabilirsiniz.
İki dünya savaşı geçirip 50 yıl Demir Perde baskısında kalan Letonya turist haritalarında kör noktaya sürülmüş olsa da günümüzde keşfedilmeyi bekleyen bir cevher. Pronto Tour da Baltık Başkentleri turlarının yanında sadece Riga turları da düzenliyor. Her başkent görülmeyi hak eden ayrı bir güzellik olsa da kısa bir kaçamak yapmak isteyenler sadece Riga turlarını da değerlendirebilirler.
İtiraf ediyorum ki burası öncelikli gezmek istediğim yerlerin başında yer almazdı ama şehri görüp büyüsüne kapıldıktan sonra anladım ki bu kent hakkında aslında çok az bilgiye sahipmişim. Art Nouveau etkisinden mi, korunmayı başaran Orta Çağ binalarından mı, inanılmaz leziz yemeklerinden mi, vahşi ve cazibeli doğasından mı, yoksa şıklıkta yarışan insanlarından mı bilmem ama buranın başka türlü bir ruhu var.
Keşfetmeniz dileğiyle…
Siz de fikrinizi belirtin