Tagus Nehri’nin Atlas Okyanusu’na dökülmeden oluşturduğu koy üzerine kurulan Lizbon, Avrupa’nın en batı noktasında bulunuyor. Lizbon 1256 yılından beri Portekiz’e başkentlik yapıyor. Roma ve İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulan Lizbon’un Portekizce ismi Lisboa. Kentin isminin Fenike dilindeki anlamıysa “güvenli liman”. Bu ismi de boş yere almamış. Çünkü burası zamanında gemilere erzak sağlamak için ideal bir yerleşim olmuş. Kentin geçmişi de ilk çağlardaki İber kabilelerine kadar uzanıyor.

Vasco da Gama Köprüsü
Lizbon’a gelince Portekiz’i sanki Avrupa’nın bir parçası gibi değil de daha çok yüzünü okyanusa çevirip gözlerini okyanus ötesine çevirmiş bir ülke gibi hissediyorsunuz. Portekiz’in dünyayı keşfedip sömürgeler kurması da sanki bunun ispatı gibi.
Lizbon’da gezilecek yerler listesi
İçindekiler
- 1 Lizbon’da gezilecek yerler listesi
- 1.1 Vasco da Gama Köprüsü
- 1.2 Ocenario
- 1.3 Praca de Touros
- 1.4 Torre de Belem (Belem Kulesi)
- 1.5 Padraao dos Descobrimentos (Kâşifler Anıtı)
- 1.6 Mosteiro dos Jerónimos (Jeronimos Manastırı)
- 1.7 Pasteis de Belem
- 1.8 Alcantara
- 1.9 Rossio Meydanı
- 1.10 Ginjinha Espinheira
- 1.11 Santa Justa
- 1.12 Comercio (Ticaret) Meydanı
- 1.13 Sao Jorge Kalesi
- 1.14 Bairro Alto
- 1.15 Pink Street
- 1.16 Calouste Gulbenkian Müzesi
- 1.17 Fado Nedir?
- 1.18 Cafe a Brasileira
- 1.19 Basilica da Estrela (Estrela Bazilikası)
Lizbon tepelik bir şehir olduğu için gezerken biraz yorulacağınızı göze almalısınız. Şehrin simgesi olan tramvaylara da muhakkak binmeli, şehrin en güzel caddelerinde bu tramvayların keyfini sürmelisiniz. Bu tramvayların en ünlüsü olan 28 numaralı tramvayda çok sıra oluyor. Erken davranır, cam kenarı kaparsanız keyfinize diyecek olmaz.

Lizbon’un simgesi Tram 28
Buraya geldiğim ilk gün şehri görmeden Sintra – Cabo da Roca – Cascais üçlüsüne gittiğim için ancak ikinci gün şehri keşfetmeye başlayabildim. Sevilla‘dan gelirken otobüste tanıştığım Arjantinli Kathy ve Meksikalı Acel ile buluşup kenti birlikte gezmeye karar verdik. Zaten seyahat etmenin en büyük güzelliklerinden biri de böyle değişik kültürlerden arkadaş edinmek değil mi?
- Doğu bölgesi
Vasco da Gama Köprüsü
Vasco da Gama Köprüsü 1998 yılında Vasco da Gama’nın Hindistan‘a ulaşmasının 500. yılı şerefine hizmete açılmış. 17 km uzunluğundaki köprü, Avrupa’nın en uzun köprüsü.

Vasco da Gama Köprüsü
Köprüye giderken kıyı boyunca yürüdüğünüz yol da oldukça güzel.

Vasco da Gama’ya giderken

Vasco da Gama’ya giderken
Ocenario
Ocenario; Avrupa’nın en büyük, dünyanın 2. büyük akvaryumu.

Lizbon – Ocenario Kaynak:Wikipedia (Jose Manuel – Yükleyenin kendi çalışması, CC BY 2.5, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=391562)
- Kuzey Bölgesi
Praca de Touros
Praca de Touros, Campo Pequeno’da bir boğa güreşi arenası. Burada İspanya’daki gibi boğayı arenada öldürmemekle övünüyorlar (ama arenadan çıkar çıkmaz boğa yine de öldürülüyor!). Ben boğa güreşine şiddetle karşıyım. Ancak bu konuyu burada uzatmayacağım.

Praca de Touros Kaynak:Wikipedia (By Felix König (edit by Alchemist-hp) – Own work, CC BY 3.0, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=35752951)
- Belem Bölgesi (Geçmişte yeni ülkeler keşfetmek için denize açılan gemilerin kalktığı bölge)
Torre de Belem (Belem Kulesi)
UNESCO Kültür Mirası kapsamında koruma altında tutulan ve şehrin simgesi hâline gelen Torre de Belem (Belem Kulesi), denizciliğin göstergesi olarak kabul ediliyor. 30 m yüksekliğindeki kule, 1519’da Portekiz Kralı I. Manuel tarafından Lizbon’u korumak için yapılmış.

Lizbon – Torre de Belem (Belem Kulesi)
Padraao dos Descobrimentos (Kâşifler Anıtı)
Padraao dos Descobrimentos (Kâşifler Anıtı), 1960 yılında Denizci Henry dedikleri Prens Henrique el Navegante’nin ölümünün 500. yılı anısına yaptırıldı. Yelkenli bir gemiye benzeyen 50 metre yükseklikteki anıtta Prens Henry the Navigator ile keşiflere katkıda bulunan Bartolomeu Dias, Macellan ve Vasco Da Gama gibi ünlü denizcilerin heykelleri yer alıyor. Çoğu kâşif seferleri için yola Belem’den çıktığı için anıt da buraya yapıldı.

Padraao dos Descobrimentos (Kâşifler Anıtı)
Mosteiro dos Jerónimos (Jeronimos Manastırı)
Mosteiro dos Jerónimos (Jeronimos Manastırı) adını denizcilerin yol göstericisi olduğuna inanılan ve Anadolu’da yaşamış olan Aziz Jerome’den almış. 32 metre yükseklikte ve 12 metre genişliğindeki manastır Vasco De Gama’nın Hindistan seferinden dönüşü anısına yapılmış. Manastırın içinde pek çok Portekiz kral ve kraliçesine ilaveten Vasco De Gama’nın mezarının bulunması da bu yüzden. Portekizli kâşif Vasco da Gama, 1524’te Hindistan’a üçüncü ziyaretindeyken Kochi‘de ölmüş. Cesedi Kochi’deki St. Francis Kilisesi’ne gömülmüş. Ancak kalıntıları daha sonra Lizbon’daki Jerónimos Manastırı’na taşınmış.
Manastırın yapımı 1501 yılında başlamış ve 70 yılda tamamlanmış. Yapının dış cephesindeki palmiye ve baharat ağaçları kabartmaları Hindistan ve Afrika seferlerini anımsatmak için tasarlanmış.

Mosteiro dos Jeronimos (Jeronimos Manastırı)
Pasteis de Belem
Pasteis de Belem, Lizbon denince hemen akla gelen bir pastane. Milföy üstü krema olan pastel de Belem (Belem turtası – Pastel de nata) yemeden buradan dönülmez. 2011 yılında halk oylaması neticesinde Pastel de nata, Portekiz’in 7 gastronomi harikasından biri ilan edildi. Bu ünlü tatlı pek çok yerde yapılsa da bu pastanede yapılanın tarifini dünyada sadece iki kişi biliyor: Bu pastanenin sahibi ve şefi!

Lizbon’da ünlü bir pastane – Pasteis de Belem
Alcantara
Alcantara’da rıhtımda yemek yiyebilirsiniz. Rıhtımın çok yakınındaki LX Factory ise kentin belki de en özel yemek ve eğlence yeri. 23.000 m²’lik bir alanda kurulan eski bir kumaş fabrikası sonradan restore edilmiş. İçinde bir çok restoran, kafe ve kentin en ünlü kütüphanesi Ler Devagar var. İddia ediyorum, burası bir kez gittikten sonra defalarca gitmek isteyeceğiniz bir yer olacak.

Lizbon – LX Factory
Şehir merkezi de Bairro Alto, Baixa ve Alfama bölgelerine ayrılıyor.
- Baixa (1755 depreminden sonra yeniden inşa edilmiş olan bölge)
Rossio Meydanı
Rossio Meydanı, Orta Çağ döneminden beri şehir merkezi olarak kullanılıyor. Baixa bölgesinde şehrin tam göbeğinde bulunan bu meydan önemli kutlamalara, eylemlere ve etkileyici yapılara ev sahipliği yapıyor. Carmo Rahibe Manastırı ve Carmo Kilisesi bu meydanda görülmesi gereken noktalar. Rossio’daki Casa do Alentejo ise bizim laz fıkraları gibi fıkralarının çıktığı yer.

Rossio Meydanı
Meydandan yürüyerek gidebileceğiniz ve deniz ürünlerini tadabileceğiniz bir yer arıyorsanız Cervejaira Ramiro’yu deneyebilirsiniz. Buranın adı pek çok blogda geçiyor. Hatta Türkçe menüsü bile var çünkü Türkler burayı pek bir seviyor. Ancak 1 saat bekledikten sonra yediğim yemekler ne yazık ki ününü hak edecek kadar olağanüstü değil. Benim favorim birazdan bahsedeceğim Leve Leve olurdu.
Ginjinha Espinheira
Ginjinha Espinheira’da ginjinha (vişne likörü) tadımı yapılıyor.

Lizbon – Ginjinha Espinheira’da ginjinha (vişne likörü) tadımı yapılıyor
Santa Justa
Asansörle yukarıya Santa Justa’ya çıkıp seyir terasından Baixa’nın enfes manzarasını izleyebilirsiniz. Ancak asansörde çok sıra olduğu için direkt caddenin yukarısına gidip seyir terasına geçebilirsiniz.

Santa Justa’dan manzara
Comercio (Ticaret) Meydanı
Şehir merkezi Baxia’nın diğer meydanı olan Comercio (Ticaret) Meydanı’na gidip Tagus Nehri kenarındaki hareketli meydanı yaşamalısınız.

Comercio (Ticaret) Meydanı
- Alfama (Geçmişi 12. yüzyıla kadar uzanan, şehrin ilk kurulan ve 1755 depreminde yıkılmayan tek bölgesi)
Alfama kentin en eski bölgesi olma özelliğini taşıyor. Burada sokak çalgıcılarından Portekiz’e özgü Fado müziğinin en güzel örneklerini dinleyebilirsiniz.

Alfama
Sao Jorge Kalesi
Geçmişi 6. yüzyıla kadar uzanan Sao Jorge Kalesi en güzel Lizbon manzarasını sunuyor. Kale; Romalılar, Vizigotlar ve Araplar tarafından kullanılmış. 1147-1511 yılları arasında da Portekiz Kraliyet Sarayı olmuş.

Sao Jorge Kalesi

Sao Jorge Kalesi’nden Lizbon manzarası
Şehrin dar sokakları ve minyatür evleri ile ünlü Alfama’sını gezerken etrafta birçok graffiti göreceksiniz.

Alfama’nın graffitileri

Alfama’nın graffitileri
Kalenin içindeki Casa do Leao restoranı romantizm yapmak için pek uygun.
- Bairro Alto (1755 depreminde yıkılan bölge 18. yüzyılda yenilenmiş)
Bairro Alto
Bairro Alto kentin gece hayatı ve geleneksel restoranlarıyla ünlü bölgesi. Şehrin üst kısımlarında yer alan bölge etkileyici panoramik manzaralar sunuyor. İstanbul’un Galata’sına benzeyen Bairro Alto’da eğlenceli saatler geçirilebilir ve Fado dinleyebilirsiniz. Bölgede özellikle Leve Leve’yi öneririm. Tapas ve sangria çok seviliyor. Çok küçük bir mekân olduğu için aman rezervasyonsuz gidip açıkta kalmayın. Burası benim favorim oldu, eminim siz de beğeneceksiniz.
Lizbon – Leve Leve’de tapaslar
Leve Leve’de tapaslar
Pink Street
Pink Street adı gibi pembe bir sokak. Sokak üzerinde yan yana bir sürü bar var. Gece belli bir saatten iğne atsan yere düşmeyecek hâle geliyor. Buradaki tapas barlardan O Povo’da Fado dinleyip nefis tapasların tadına bakmanızı öneririm. Çok küçük bir mekân olduğu için aman rezervasyonsuz gidip açıkta kalmayın.

Pink Street
Calouste Gulbenkian Müzesi
Calouste Gulbenkian Müzesi; mimarlar Ruy Jervis d’Athouguia, Pedro Cid ve Alberto Pessoa tarafından Calouste Sarkis Gulbenkian’in yaklaşık 6.000 parçalık özel koleksiyonunu barındıracak şekilde tasarlandı. Gülbenkyan bahçesinin kuzeyinde yer alıyor.
Fado Nedir?
Portekiz halk müziği olan Fado, deniz seferine çıkan ve geri dönmeyen eşler için yakılan bir ağıt olarak biliniyor. Acı, keder, hüzün, özlem ve aşkı anlatan Fado’yu dinlerken ister istemez hüzünleniyorsunuz. Fado, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesinde yer alıyor.

Lizbon – Fado dinlerken
Cafe a Brasileira
Baixa-Chiado metrosunun çıkışındaki Cafe a Brasileira’da kahve içmek kentte yapılması gereken etkinliklerden. Kafenin önünde buranın sürekli müşterisi olan ünlü şair Fernando Pessoa’nın bronz heykeliyle de hatıra fotoğrafı çektirilebilirsiniz.
Basilica da Estrela (Estrela Bazilikası)
Basilica da Estrela (Estrela Bazilikası) 18. yüzyılda yapılan Neo-klasik tarzda bir bazilika.

Basilica da Estrela (Estrela Bazilikası)
Portolular’ın çalışkanlığını, Lizbonlular’ın ise eğlence düşkünü olduğunu ima eden “Lizbon şarkı söyler, Porto çalışır” deyişleri var. Ben buna tanık olmadım ama olacak kadar da uzun kalmadığımı belirtmeliyim.
Burayı gezerken hep bu şehirle ilgili neler hissettiğimi düşündüm. Ancak net cevabımı bir türlü bulamadım. Düzen, kültür, estetik bu şehirde toplanmış. Ancak sanki havada hafif bir kasvet kokusu da var. Belki de bu şehri anlayabilmek, derinliğini tam hissedebilmek için daha uzun süre geçirmek lazım. Bu da benim için bu seferlik mümkün olmadığına göre yaşadıklarımı yanıma kâr saymaktan başka yapabileceğim birşey yok…
Tepelerine tırmandığım, tramvaylarını fotoğrafladığım, gizli köşelerinde graffitilerini bulduğum ve lezzetlerini tattığım Lizbon, bana güzel bir Avrupa başkentini daha keşfetme imkânı tanıdı. Hüzünlü Fado’yu dinlemekse gezimin şüphesiz önemli anılarından biri olarak kaldı.
Siz de fikrinizi belirtin